Ali Rıza Kardüz

Ali Rıza Kardüz

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

New York’un en işlek caddesi üzerindeki koskoca bir binanın alt katında bundan iki yıl önce açılan Eataly günün her saatinde bir şeyler yemek veya gıda maddesi satın almak için gelenlerle dolup taşıyor.
Eataly, süpermarket+yiyecek içecek yeri karışımı, yeni bir konsept. Oscar Fannetti isimli bir İtalyan girişimci 2007 yılında Torino’da İstasyon meydanına yakın eski bir fabrika binasında denediği ve başarı gören konsepti, yanına üç ortak alarak New York’a taşımış. Ortaklardan biri Amerika’nın ünlü mutfak şefi Mario Batali. Aslında bu projede Batali’nin adı var. Marifetini göstereceği büyüklükte bir mutfağı yok.
Eataly’nin ismi “eat” (“yemek”) ve “Italy” (“İtalya”) kelimelerinin birleşmesinden oluşuyor. 4 bin 600 metrekare büyüklüğünde bir alan. Ağırlıklı olarak süpermarket görünümünde. Ortalarda sıralanan raflar kuru gıda maddeleri, konservelerle dolu. Duvar diplerindeki tezgahlarda et, salam, balık, taze meyve sebze, peynir zeytin, şarap satılıyor.
Konsept, “Burada ne satılıyor ise pişiriliyor ve yeniliyor, ne pişiriliyor ve yeniliyor ise burada satılıyor” şeklinde özetleniyor.
Satış yerlerinin önündeki Amerikan barı tipi tezgahlarda veya ortaya serpiştirilen masalarda oturanlar tezgahlarda satılan gıda maddelerini ısmarlıyorlar ve yiyorlar.
Makarna, balık, et pişirilen, pizza, soğuk etler ve peynir yenilen, bira ve şarap veya kahve içilen, pasta yenilen köşeler var.
Süpermarket rafları arasındaki yedi farklı lokantanın sadece biri rezervasyonlu. Diğerlerinde boş yer bulan oturuyor.
Farklı sandviçler hazırlayarak satan dört
köşe, dondurma, kahve ve pasta servisi yapılan altı köşe var.
Tekrar edeyim. Bu konseptin yaratıcısı Oscar Fannetti süpermarketçi. Bu nedenle Eataly’nin içi, İtalya’dan ithal edilen her türlü (taze et ve bazı yaş meyve ve sebze dahil) gıda maddesi, şarap ve mutfak eşyası ile dolu. Lokanta bölümü işin “gel-gel”i . Gelenlerin çoğu alışveriş için geliyor.
Şarküteri ve peynir tezgahlarının önünde biz de sıraya girerek alışveriş yaptık. Peynir tezgahının zenginliğine şaşırdım. Satış elamanına “Kaç çeşit peynir var” diye sordum. “250’nin biraz üzerinde” dedi. “Hepsinin ismini bilir misiniz?” diyecek oldum. “Tamamını tattım ve isimlerini biliyorum. Yoksa müşteriye nasıl anlatırım” diye cevapladı.
‘Fine dining’ denilen “doğru dürüst” yemek için değil, fakat “lezzetli ve farklı şeyler yemek için” gidilebilecek bir yer. Gelen giden, bağırıp çağıran neşeli bir ortamı var.
Biz iki kez gittik. Birinde İtalyan soğuk etleri satılan tezgahın önüne tünedik.
Yakışıklı genç erkekler, güzel kızlar servis yapıyor. İki kişi paylaştığımız soğuk et tabağı ve balık tabağı için 19 ve 22 dolar ödedik. Masaya küçük bir tabak içinde nefis İtalyan zeytinyağı ile dilimlenmiş İtalyan ekmeği getiriyorlar. Birer kadeh şarap ile ekmeği zeytinyağına banarak yemek bile insanın karnını doyuruyor.
İkinci gidişte, et tezgahlarının önüne dizilen beyaz örtülü masalardan birine oturduk. Bir tabak ıstakozlu spagetti
(29 dolar) ve bir tabak ağır ateşte pişmiş kaburga (29 dolar) ısmarlayıp paylaştık. Şarap uzmanından makul fiyatlı iyi bir şarap istedik. 2008 Villa Antinori Toscana’yı (40 dolar) önerdi. “En pahalı şaraplarınız nedir?” diye sorduk. 1961 Borgogno Barola Riserva
(1.680 dolar) ve 2006 Gaja Costa Russi
(1.100 dolar) imiş. Şarap uzmanı Luke Boland “İsterseniz şarap reyonunda satılıyor, size birer şişe alıp getireyim” dedi.
Eataly’nin başarısı New York’ta yerli ve turist trafiğinin en yoğun olduğu bir kaldırımdaki binanın altında olması. New York’ta yaşayanların alıştıkları tür İtalyan gıda maddeleri, şarküteri ve peynir çeşitleri ile İtalyan şaraplarını satması. İçeriye girenlere ayak üstü hızlı (fast food tipi dükkan ile lokanta arası) kaliteli ve lezzetli yemek imkanı vermesi.
New York’tan başka bir şehirde bu konsept aynı ölçüde başarılı olabilir mi? Başka şehirler için bir şey söyleyemem ama, İstanbul’da zor.