Anibal Güleroğlu

Anibal Güleroğlu

guleranibal@yahoo.com

Tüm Yazıları

Her şeyin bir sonu var bu hayatta. Bundan kaçış yok. Öte yandan başlangıçların sonu olmasaydı gelişecek tekdüzelik bir anlam ifade eder miydi, o da ayrı. Zira uzun süren her şey zaman içinde başlangıçtaki heyecanını kaybedip sıradanlaşıyor. Nitekim ‘Bir şey sona ermek için başlamıştır. Serüven uzamaya gelmez. Ona anlam veren ölümdür yalnız’ demiş ünlü Fransız yazar-düşünür Jean Paul Sartre. Bu hakikatin diziler için de geçerli olduğu muhakkak.

Ne kadar iyi başlamış olursa olsun bir yapım gereğinden fazla uzatılırsa eski tadını kaybediyor çoğunlukla. Yani her senaryonun belli bir ömrü var. Hele de kısır bir öykü çerçevesiyle yola çıkılmışsa bu ömür daha da kısa oluyor ve insan ister istemez bunların bitişlerine seviniyor. Buna karşılık bazı işler de ekranda kalma potansiyelleri bulunduğu halde serüvenlerini uzatmaktan kaçınarak işi tadında bırakmak için noktayı koymayı tercih ediyorlar. Nasıl ki Star’ın kayda değer işlerinden olan ‘Fazilet Hanım ve Kızları’ da bu yolda güzel bir örnek.

Haberin Devamı

Final kararına üzüldüğüm sayılı dizilerden biri olan ‘Fazilet Hanım ve Kızları’, bana göre çoklu karakter yapısıyla bir sezon daha ayakta kalabilecek güçteydi. Ancak görünen o ki, aldığı reytingler kanalı tatmin etmenin altında kalmış. Oysa final bölümüyle sosyal medyanın ilgi çıtasında birinci olan yapımın sıralaması hiç fena değildi. Reytinglerde; AB’de üçüncülük alan dizi, Total’deki Survivor, Yeni Gelin ve Nihat Hatipoğlu merakından ötürü altıncılıkla noktayı koydu. Keza bunun öncesine baktığımızda futbol karşılaşmalarının yoğun olduğu haftalarda bile Total kesimde reyting oranı 3’ün üzerinde kalan yapımın AB grubunda çokça tutulduğunu görüyoruz.

Yani ‘Fazilet Hanım ve Kızları’ öyle gidiciliği gerektirecek düzeyde bir reyting düşüklüğü yaşamadı hiçbir zaman. Lakin akışın kendini yenilemek yerine sürekli aynı konu çerçevesinde dönüp durduğunu da görmezden gelemeyiz. Bu da ikinci sezon sonunda finale yollanma bilinciyle hareket eden senaryonun kendini yenilik yaratmak için zorlamadığı anlamına gelmekte. Oysa tek başına dizinin hâkimi olan ve gönüllerde taht kuran Fazilet Hanım’ın kızlarıyla ve yalı ahalisiyle birlikte söyleyecek çok sözü olabilirdi daha. Ama olmadı, oldurulmadı.

Haberin Devamı

Neticede öyle veya böyle Star ekranındaki ‘Fazilet Hanım ve Kızları’ devri kapandı. Peki, ardında ne iz bıraktı? Gelin şimdi buna bakalım ve son sözümüzle veda edelim, Nazan Kesal başta olmak üzere oyunculuklarla ve karakterlerle devleşen diziye.

FAZİLET HANIM VE KIZLARI’NDAN ARTA KALAN

Her dizi ardında iyi veya kötü bir anı bırakır... Tıpkı insanlar gibi! Kimisi jet finalle ekran tarihine geçer, kimi içeriğindeki taklitçilikle. Bazıları algı yaratma hedefiyle anılır, bazıları da karakterlerinin gerçekliği ve ibretlik mesajlarla bütünleştirir varlığını. ‘Fazilet Hanım ve Kızları’ bu sonuncu kategoride yer alanlardan…

İlk bölümden itibaren ‘annelik’ konusunda ikilem geliştirmeye müsait bir tablo sunan diziye baktığımızda… Yaşam boyu sıkıntı içinde mücadele veren bir kadının, kızlarının güzelliğini bu hayattan yırtma fırsatı olarak kullanma çabası öne çıkartılmıştı ilk etapta. Ancak yüzeysel izlemenin ötesine geçmeyi başarabilenler için ‘Fazilet Hanım ve Kızları’nın dünyasında yaşananlar çok daha derinlikliydi. Ece’yi oyuncu yapma derdiyle oradan oraya koşturan Fazilet Hanım’ın, gecekondu mahallesinden zenginler dünyasına kapağı atmaya çalışırken tek amacı vardı, o da kızlarını kendi geçmişindekine benzer acıları yaşamaktan korumak ve onlara rahat bir gelecek sağlamak! Ne yazık ki çoğu kişi bu gerçeği görüp karakterin iç dünyasında gizlenen özverili anneliği algılamak yerine Fazilet Hanım’ın Ece’yi ünlü yapma hevesine kafayı takıp eleştiri yağdırmayı seçti. Hani gerçek yaşamda da aynısı yapılır ve sadece görünene itibar edilir ya… İşte o hesap.

Haberin Devamı

Böylece bir sezon boyu Fazilet Hanım’ın mücadeleci-hırslı-yaygaracı anneliği tartışıldı durdu. Yalıya kapıdan kovulup bacadan girme becerisi sergileyen ve herkesi hop oturtup hop kaldıran Fazilet Hanım, ikinci sezona gelindiğinde daha bir durmuş oturmuş annelik figürüyle çıktı karşımıza. Dahası kızlarının yersiz eleştirileriyle üzülen, aynı zamanda onların zarar görmemesi için kendini siper eden bir annelikti bu. İzleyici de bu süreçte Fazilet Hanım’ın içindeki anneliği açık seçik kavrama fırsatı buldu yavaş yavaş.

Dahası sınırsız sayıda planı olan Yasemin’e bile üstünlük taslamayı başaran Fazilet Hanım’ın iç dünyası açığa çıkarken aynı zamanda yalı sakinlerinin de pek saygın bir geçmişleri olmadığı gerçeği serildi ortaya. Özellikle baştan beri rengini çokça belli eden ve zayıf-bencil karakterli kişilerin ne denli tehlikeli olabileceğini ispatlayan Sinan ve Selin bu hususta hayli göz doldurdu. Onların hırsına ve mutsuzluğuna bakıp ‘İyi ki zengin değiliz’ dememek ne mümkündü?

Sinan-Selin kardeşlerin farklı yollardan yıprattığı Egemen Ailesi’nin maddi-manevi iflas ettiği ve her karakterin kendince ders verir hale geldiği finali bu gerçekler ışığında değerlendirdiğimizde… Taşları yerine oturtan ve herkese hak ettiğini veren veda bölümünün, karakterleri sonuca ulaştırma açısından tam anlamıyla mükemmel olduğunu söyleyebiliriz.

Şöyle ki; Şirketin yıldönümü partisini, ailenin kader döngüsüne çeviren Sinan’ın ateşlediği fitille patlama yaşanan sonda senaryo, tüm gerçekleri açığa çıkarttı en kestirmeden. Şahsen bu hızlandırılmış bağlama yerine, daha sindirilerek işlenmiş bir sonu tercih ederdim. Ama işi uzatmaktan yana olmayan senaryo elini çabuk tutarken mesajları o denli yerli yerinde kullanmıştı ki, yine de çokça keyif aldım izlemekten.

Mesela Hazım Bey…Baştan itibaren iyilik timsali duruşuyla varlık gösteren adamın iç dünyasında ne çok da keşke vardı…Hepsi de ilmek ilmek örmüştü, geçmişten geleceğe ağlarını ve nihayet gizlenen sırların hüznü sarmıştı kurbanları. Bu da bize, gelecekte pişmanlık yaşamamak için doğru adımlar atmanın ve gizlilikten ziyade dürüstlüğün yol göstericiliğinde ilerlemenin gerekliliğini işaret ediyordu en basitinden.

‘Bugün, dün olsa’ pişmanlığının boşluğunu, ‘Bugün, dün olmuyor. Dün, parayla satın alınmıyor’ diyerek açıklayan ve ‘Dün yaptıklarımız bizi bugüne getiriyor’ gerçeğini vurgulayan Hazım Egemen başta olmak üzere Egemen Ailesi’nin fertlerine ayrı ayrı çöküşler yaşatan finalde, karakterler yüreklerinin ekmeğini yerken, ‘Yürek yolunu bulur’ mantığıyla adımlarını serbest bırakan Hazan da bir başka mesaj abidesiydi adeta.

Yüreğinin sesini dinleyerek, son adımdan gerçeğe götüren ilk adıma ulaşmayı seçen Hazan, annesini onca yıl haksız yere suçlamanın vicdan azabını ve babasının tecavüzcülüğünü öğrenme acısını yaşayıverdi birden. Bunları içine sindirmeye çalışırken de kötü bilinenin iyi, iyi bilinenin kötü olabileceği gerçeğini ve affetmenin insanı hafiflettiği hakikatini fısıldadı bize.

Dizideki ömrü çok kısa süren Kudret’e ‘Abimin giden canını parayla geri verebilir misin bana’ çıkışını yaptırıp Fazilet’in geçmişindeki tecavüz dramını ortaya döktüren… Böylece Hazan’ın neden dışlanan kız olduğuna açıklık getirerek Yağız’la ortak kaderi layık gören senaryoda bir diğer mesajcı karakter, Ece idi… Sevginin ‘güven’ üstüne kurulu olduğunu, sevgilisinin sözüne değil de gördüğüne inanmayı tercih eden Yasin’e dönmeyerek vurgulayan Ece, aynı zamanda bir kadının her şartta okuyup kendi geleceğini yönlendirebileceğinin de kanıtıydı.

Ayrıca şımarıklık ve bencillikle gelişen kötülüğün timsali olarak karşımıza gelen Selin ve kötülerin kurbanı olarak kötüleşen birinin ileride sevgi dolu bir kadına dönüşebileceğini resmeden tecavüz mağduru Yasemin de ‘Fazilet Hanım ve Kızları’nın final mesajcılığına katkıda bulundular kendi çaplarında.

Bunların ötesinde… Gökhan ile babaları tarafından ötelenen oğulların gün gelip aileyi yeniden diriltecek kişi olabileceğini anlatan… Sinan üstünden, sorumsuz davranışlar ve şahsi intikamcılık sonucu aile felaketi gelişebileceğini ortaya koyan… Ve abi-kardeşliğin kan bağıyla değil duygularla yaşayacağını, onca yaptığından sonra bile Sinan’a elini uzatmaktan çekinmeyen Yağız karakteriyle saptayan finalde en önemli mesajcılığa gelince… Fazilet Hanım vasıtasıyla yapıldı kuşkusuz.

Sadece tecavüz mağduriyeti yaşamakla kalmayıp aynı zamanda bunu örtbas etmek isteyen öz ailesi tarafından da şiddet gören ve üç kuruşa satılarak zorla evlendirilip sözde namusu temizlenen küçücük kızların tablosunu Fazilet Hanım’ın geçmişinde ortaya koyan final, böylece başlangıçtaki yargısız infazlara sebep olan para düşkünlüğünün nedenini de izah etti. Paragöz, kötü anne sıfatlarını sineye çeken Fazilet Hanım’dan kadın dramına dair mesajcılık çıkartan senaryo, hem taşları yerine oturttu hem de özünde gerçek anneliğin her özelliğini taşıyan Fazilet’e bölümler boyu layık görülen haksızlığı gidermiş oldu.

SONUÇTA; Herkesin hayattan iz bulabileceği, yaşamın gerçeklerinden kopuk olmayan, ebeveyn-çocuk ilişkisini temeline alıp aşkla harmanlayan samimi bir iş oldu, Sırma Yanık imzası taşıyan ‘Fazilet Hanım ve Kızları’… Yavruları için zorluklara katlanıp sonunda Hazan’la anne-kız olan Fazilet’in Adapazarı geçmişinden tüm topluma mal olacak mesajlar türeten finalden, affetmemenin yük olduğu ve ‘Keşke’lerin hiç bitmeyeceği felsefesini açığa çıkartması da bu işin bonusuydu. Bu noktada, hıncı-kırgınlığı sadece kaderine olan kadınların dramına dönüşen vedada herkes hak ettiğini bulurken ‘Keşke bu dizi bir sezon daha sürseydi’ dedirten türden bir performans izletildi bize.

Anlayacağınız hafızamızda silinmeyecek iz bırakan ‘Fazilet Hanım ve Kızları’ndan bize arta kalanlar, olumsuzluklardan ziyade güzel anılar. Kimi zaman eleştirsek bile genelde severek izlediğimiz 50 bölüm sonunda son sözümüz de, paranın mutluluk ve huzur getirmediğini bize canlı canlı yaşatan Fazilet Hanım’a ithaf olsun…

‘Ne çektin be Fazilet… Ne çektinnn, ne çektirdin… Ama her şekilde ekran başındakilere akıllardan silinmeyecek bir oyunculuk ziyafeti çektirdin. Helal sana’

Yeni yapımlarda görme temennisiyle, teşekkürler Nazan Kesal.

Anibal GÜLEROĞLU

www.twitter.com/guleranibal