Anibal Güleroğlu

Anibal Güleroğlu

guleranibal@yahoo.com

Tüm Yazıları

‘Tekerrür eden şey aslında tarih değil, işlenen hatalardır’ demiş II. Abdülhamid. Kuşkusuz hatasız kimse yok bu hayatta. Dolayısıyla hata yapması kaçınılmaz olan insanların ortaya koydukları işlerde de hata olması gayet doğal. Lakin bu tarz hataların özen göstererek ve geçmişteki olumsuzluklardan ders çıkartarak önlenmesi de mümkün. Hani demişler ya… Hata yaptığında kabul etmek, ders almak ve tekrarlamamak önemli diye… İşte o hesap.

Nasıl ki, kurgularda sırıtan hatalar için de aynı durum söz konusu. Hayal ürünleri olsalar dahi gerçeklerle bağdaştırılabilecek mahiyetteki bu içerikleri yaratırken akışın ve olayların mantığına özen göstermek şart… Ki, bu hatalar sadece tat kaçırmakla kalmıyor yapımların da sonunu getiriyor. Bu olumsuzluğun en taze örneği de uyarlama performansından solayı orijinalinin de hakkını yeme pozisyonuna düşen ‘Son Nefesime Kadar’ dizisi. Hakkında erken final kararı verilen dizideki bu tat kaçıran hatalar nelerdi peki? Bakalım hemen.

Haberin Devamı

SON NEFESİME KADAR’IN SONUNU GETİRENLER…

İddialı dizi olma hevesiyle yola çıkıp henüz yolun başındayken noktalanan yapım örneğinin bolluğu malumunuz. FOX ekranına büyük umutlarla çıkıp daha ilk bölümden yeterli ilgiyi göremeyerek reyting yarışına yenik düşen ‘Son Nefesime Kadar’ da bunlardan biri oldu maalesef. Peki, BAFTA Ödülü almayı başaran ‘Happy Valley’ isimli BBC polisiye dramasından Pastel Film tarafından uyarlanarak ekranlarımıza kazandırılmaya çalışılan yapım neden bu hale düştü? ‘Son Nefesime Kadar’ın sonunu getirenler neler?

Bu noktada diziyi başarısızlığa sürükleyen en önemli detay, uyarlamadaki atmosfer tadının ve hikâye enerjisinin yakalanamamış olması! Konuyu orijinal dizi üzerinden kıyaslama yaparak açıklayacak olursak…

Uyuşturucu sorununun tavan yaptığı küçük bir İngiliz kasabasında geçen ve kasabanın sorunlarının yanı sıra ailevi problemlerinin içinde boğulan… Bununla da kalmayıp intihar eden kızından yadigâr torununu yetiştirmek için uğraşan polis amiri Catherine Cawood’u odak noktasına alarak ilerleyen bir dizi ‘Happy Valley’. Bir uyuşturucu bağımlısını intihardan vazgeçirme çabasıyla yüzünü gösterenCawood’un en önemli sorunuysa, tüm çabalarına rağmen tecavüz suçundan yırtıp uyuşturucu bulundurmaktan hüküm giyen ve tahliye olduktan sonra kasabaya dönen Tommy Lee Royce…Çünkü kızının intiharından bu adamı sorumlu tutuyor. Tabii devamında başka olaylar da ekleniyor akışa.

Haberin Devamı

İlk sezonunu bu sorunu çözerek tamamlayan ve devamını yeni suçların karanlığına gömülerek getiren orijinal diziyi benzerlerinden ayrı bir noktaya taşıyan en önemli detaya gelince… Gerçeklik duygusu yüksek ve yoğun şiddet tablosu barındıran içeriğiyle fark yaratıp buradan izleyiciyi kendine bağlaması!

Öyle ki, herkesin birbirini tanıdığı küçük bir yerleşim biriminde yaşanan bu şiddet hikâyesinde yok yok… En önemlisi de suçlunun baştan bilindiği bir akışta şiddet yoğunluğu kadar karakterlerin nelerle karşılaşacağına dair merak duygusunun da diri tutulmuş olması. Anlayacağınız adam kaçırma, işkence, cinayet, intihar, ailevi duygu patlamaları… Yoğun şiddetle harmanlanan ve karakterlerinin davranışlarını da bilinmezlikle donatan öykünün ivmesini yaratan unsurlar olarak katkı sağlıyorlar yapıma.

Haberin Devamı

Orijinalinde durum böyleyken onunla paralel yol haritası izleyerek karşımıza gelen ‘Son Nefesime Kadar’ın içeriğindeki tablo nasıldı peki?

Bizdeki suç halleri daha yumuşatılmış biçimde yansıtıldı zorunlu olarak. Bu açığı kapatmak için de aile sorunları daha öne çıkartılmaya çalışıldı ve şiddetten beslenen orijinalin tadı kaçıverdi bir anda.

Öte yandan orijinalde doğanın içindeki kasabanın, çevresindeki doğal güzelliklerle tezat teşkil eden, karamsar havasının başarıyla yansıtılmasına karşın uyarlamada böylesi bir görselliğe ve ondan doğacak duygu etkileşimine yer verilmediği de bir gerçek. Dahası karakterlerin merak uyandıracak yönü de yaratılamamış ‘Son Nefesime Kadar’ın uyarlama performansında.

Evet… Nurgül Yeşilçay ve onun can düşmanı Ejder’i başarıyla canlandıran Emre Bey orijinaldeki karakterlerle gayet uyumlu duruyorlar ama… Bu uyumluluk ne yazık ki yeterli olamadı izleyici toplamaya. İkilinin çabası, uyarlama mantığındaki aksaklık sayesinde dizideki merak unsurunu ve aksiyon enerjisini yükseltecek güce ulaşamadı sonuçta.

İşte tam da bu noktada ‘Son Nefesime Kadar’ın sonunu getiren mantıksızlıklar daha doğrusu bizdeki yerleşik mantık klişelerine ters düşen performanslar sıralandı peş peşe…

Şöyle ki; bizim seyirci her zorluğu yenen, suçluları şıp diye yakalayan, beden dili güçlü erkeklerin aksiyonunu mantığına yer ettirmiştir bir kere. Onun için de olaylara tek başına koşturan, üstlerine kafa tutup haklılığını ispat için mücadele veren, rozeti-silahı masaya bırakıp posta koyan kadın polis görmeyi erkek egemen mantığına sığdıramaz. Mihri olarak uyarlanan karakter ise tam da böyle bir kişilikti. Yabancısı tutarken yerlisi kolayca harcandı. Dolayısıyla ‘‘Nurgül Yeşilçay’ın canla başla yansıtmaya çalıştığı Mihri Amir de bu bakış açısına kurban gitti maalesef’’ desek yeridir.

Hal böyleyken, karakterleri orijinalinin aksine karmaşık değil de sıradan-klişe biçimde yaratmayı tercih eden yerli versiyon da izleyicideki bu mantığı fazlasıyla içselleştirmiş olacak ki, profesyonellikle ve gerçekçi mantıkla bağdaşmayacak kadın polis performansı yaratmıştı baştan itibaren.

Mesela… Ejder’in kaçırdığı kızı kurtarmak için tek başına gelen Mihri, kendinden uzaklaştırdığı kızı açık hedef haline getirerek Ejder’in eline tehdit kozu vermişti. Keza kafasına vurarak bayılttıkları Ejder’i kelepçelemek yerine öylece bırakıp arabaya koşturmak da işinin ehli bir polis amirinin yapacağı şey değildi. Bunlar sayesinde o güzelim sahneler fiyaskoya dönüşüverdi.

Benzer şekilde gece vakti tek başına devriye çıkıp evlilik arifesinde öte tarafa giden polis memuru kızın yaptıkları da polisiye ciddiyetinden uzaktı. Ejder ile arkadaşının kızı kaçırdıkları aracı durdurma sebebi arka lambanın yanmamasıydı. Tamam… Peki ama gecenin kör karanlığında o ıssız güzergahta adamı ‘İn bak. Kendin de gör’ diye zorlaması, sonra da ne taşıdığını öğrenmek için aracı açtırma ısrarında bulunması neyin kafasıydı? Böylesi bir yaklaşım, polis eğitimine uymayan türden cahil cesareti değil de neydi? Orijinalden hepten koptuk gitti.

Velhasıl; Böylesi mantıksızlıklar üst üste toplanınca orijinaldeki şiddeti yumuşatarak yol almak durumunda kalan ve onun yerine güçlü kadın imajına odaklanmayı seçen dizinin temelini teşkil eden kadın polis gücü de sıfırlandı doğal olarak.

Bunlara ilaveten vurgulamak gerekir ki, ‘Son Nefesime Kadar’ tüm yükü Nurgül Yeşilçay’ın canlandırdığı Mihri karakterinin omuzlarına yüklerken diğer karakterleri oldukça göz ardı etme hatasına da düşmüş bir iş olarak kalacak akıllarda. Sanki bu uyarlama için yola çıkılırken Nurgül Yeşilçay’a ‘Al bu diziyi sırtla. Tek başına taşıyabilirsen ne âlâ’ denmiş. Hata edilmiş.

SONUÇTA; Merakla beklediğim ve gidişine çokça üzüldüğüm bir dizi, ‘Son Nefesime Kadar’… O nedenle gerçekleri bir kez daha vurgulama ihtiyacı hissettim kendimce.

Artık herkes görsün… Şayet izleyiciyi çekecek bir ivme yaratılamıyorsa, kısa süreli ve az bölümlü sezonlarla oluşturulan yabancı dizileri uyarlamak bizde iş yapmıyor. Özellikle de suç-polisiye türü için geçerli bir durum bu. Orijinalleri istediği kadar ses getirmiş, ödül almış olsun zaman doldurmayı hedefleyen yerli dizi sektörümüze iç bayan bir tempoyla uyarlanınca harcanıp gidiyor.

Zira bölüm doldurmak için ağırlaştırılan tempo, akıcı olmayan içeriklerin doğmasına sebep olurken aynı zamanda hem hikâyenin hem de karakterlerin etki gücünü aşağı çekiyor. Bu meyanda emeklere ve oyunculara da yazık oluyor. ‘Son Nefesime Kadar’ın sonunu getiren de bunlar! Bilmem anlatabildim mi?

Son söz Albert Einstein’dan gelsin… ‘Hata yapmayan insan yoktur, kişinin insanlıktaki derecesi, hatalarını kabul edip düzeltmek için gösterdiği gayret ve titizlikle ölçülmelidir’.

Anibal GÜLEROĞLU

guleranibal@yahoo.com

www.twitter.com/guleranibal