YazarlarArnavutluk için umut var mı?

Arnavutluk için umut var mı?

20.03.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

Nilgün Cerrahoğlu

Arnavutluk için umut var mı

BÜYÜK bir kasırgadan sonra, Arnavutluk biraz duruldu gibi. Tiran'da okullar, dükkanlar ve bankalar yeniden açıldı. Ama açılan ilk banka derhal yağma edildi ve Arnavutlar yiyecek fiyatlarının - onbeş gün öncesine göre - yüzde 50 arttığını gördüler. Şimdi açlık tehlikesiyle karşı karşıyalar ve Avrupa'nın arabuluculuk çabalarına rağmen olayların kontrol altına alınması ve yaşamın normale dönüşü bir hayli zor görünüyor.
Kanun, hak, hukuk olmayan bir ülkede halk silahları nasıl bırakacak? Haziran'da yapılması vaat edilen seçimler bu ortamda nasıl yapılacak? Arnavutluk meşruiyeti olan yeni bir hükümete nasıl kavuşacak?
Sorular bunlar. Kimse cevap veremiyor.
Tiran'da sivil milisler ve komünist dönemin eski güvenlik güçleri asayişi sağlamak için devreye girdi ama akşamları saat 7'de başlayan sokağa çıkma yasağıyla herkes eve kapanıyor. Ve başkentte ışıklar sönerken, sokaklarda yeniden Kalaşnikof sesleri duyulmaya başlıyor. Arnavutlar artık, "silahım var, öyleyse varım" demek için tetiğe basıyor.
Ülke hala ikiye bölünmüş durumda. "Kurtarılmış güney", Yunan ve İtalyan mafyasının kucağında. O kadar ki, güneydeki isyanı acaba mafya mı tezgahladı diye soranlar dahi var. Bu bağlamda kısa süre önce Türkiye'ye gelen mafya uzmanı Savcı Roberto Scarpinato'nun sözleri akla geliyor.
"Mafyanın yeni stratejisi devletleri parçalamak" demişti İtalyan Savcı: "Bu amaca ulaşmak için yerel ve etnik çatışmalardan yararlanıyorlar. Bu çatışmaları körüklüyorlar..."
Brindisi'den Adriyatik'teki Otranto Boğazı ile ayrılan Vlora kenti, tamamen İtalyan mafyası elinde. Korfu Adası'nın karşısında, Yunan sınırındaki Saranda kentinde de, Yunan mafyası faal.
Saranda tepeleri Lübnan'daki Bekaa Vadisi'ne benzetiliyor. Yaşam mücadelesi için her şeyi göze alan Arnavutlar, burada her tür denetim ve kontroldan uzak haşhaş ekimi yapıyor.
Saranda ile Vlora arasındaki yörenin, Kolombiyalı "Medelin Karteli"nin şubesi gibi çalıştığı söyleniyor. Buradan İtalya'ya yoğun bir uyuşturucu ve silah kaçakçılığı trafiği var.
Geceleri Vlora'dan "uyuşturucu yüküyle kalkan" hızlı teknelerin bir geçiş için aldıkları ücret 5 bin dolar. Bu tekneler ayrıca, İtalya'ya kaçak girmeye çalışan göçmen işçi de taşıyor. Türkler, Hintliler ve Pakistanlılar, "kaçak işçi trafiği"nin baş müşterileri.
Arnavutluk'taki bankalar krizinin inanılmaz rakamlara ulaşmasının asıl nedeni bu. 3.5 milyon nüfuslu bu fukara ülkede kaybedilen para miktarının 2 milyar dolar civarında dolaşmasının nedeni, kara para aklamak için bankerleri kullanan mafya.
Şimdi Yunan sınırında açılan silah pazarı da bu faaliyetlere eklenmiş durumda. Artık işportaya düşen bu pazarda 10 - 15 dolara satılan Kalaşnikofların yanı sıra, 3500 dolara satışa çıkartılan kelepir (!) tanklar bile bulunabiliyor.
Mafya ayrıca şimdi can pazarı üzerinden isyanın, ticaretini de yapıyor. Güneyden İtalya'ya tek çıkış noktası Vlora'da, limanı tutan mafyoziler kaçanlardan haraç kesiyor. İtalya'ya geçmenin fiyatı "adam başı 1000 dolar". Her şeyini kaybetmiş zavallılar için büyük bir servet bu. Yalnız bebekler ve küçük çocuklar, bu konkunç can pazarından muaf.
Doğu Avrupa dahil, başka hiçbir Avrupa ülkesine benzemiyor Arnavutluk, Kronik bir yalnızlık içinde yaşamış. Siyasi kültürü yok. Güvenilir bir hükümet, sadık bir ordu tanımamış. Kuzeyde "Gegler", güneyde Tosklar" gibi arkaik aşiretler arasında bölünmüş. Yalnız "güçlü olana" sadakatin geçerli olduğu, aşiret bağlarıyla yaşayan bir toplum. Son yıllarda bu yapıya uluslararası mafyalar da eklenmiş.
Avrupa'nın etkisiz hale getirmeye çalıştığı Balkan bombası böyle bir bomba işte. Brüksel, Tiran'a 15 gündür habire temsilci, sözcü gönderiyor. En son gene diplomat, askerlerden oluşan yeni bir misyon hafta ortasında Tiran'a gidip geldi. Amaçları "dört noktalı bir acil kriz planı" hazırlamak.
Ama bu noktada '20'li yılların Fransız ünlü devlet adamlarından Raymond Poincare'yi hatırlamakta da fayda var. Poincare anılarında (ikinci cilt: "Les Balkans en feu") Arnavut sorununun daha 1912'de, birbirinden güçlü ülkeleri temsil eden, birbirinden etkili ve güçlü, zamanın efsanevi diplomatları için dahi - Poincare'nin kendisi, Alman Berchtold, Rus Sazanov ve İngiliz Grey - Avrupanın en güç problemi olduğunu yazıyor.
Bu sorunu şimdi, ortak bir dış politikası olmayan, gözü Maastricht ile tek para biriminden de başka bir şey görmeyen '97 Avrupa'sı çözebilecek mi?