Aslı Perker

Aslı Perker

asli.perker@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Edebiyat tarihinin en muvaffak isimlerinden biri olan Virgina Woolf gerçek bir Londra hayranıydı. Nasıl olmasın, şehrin tam ortasında doğmuştu, 22 Hyde Park Gate gibi herkesin hayalini süsleyebilecek bir adreste. Doğduğu şehir hem ona ilham kaynağıydı hem de insanlığa, hayata karşı duyduğu nefrete varan hislerin, belki de hiç bitmeyen depresyonunun temeli. Kendini çirkin hissettiği anlarda bile şehre sığınırdı. “Yaşlıyım, çirkinim” derdi, kendini sokaklara vururdu. “Londra’da yürü, insanları gör ve onların hayatlarını hayal et” diyerek teselli bulurdu.

Dün de bugün de aynı
Londra da Londra tabii. Güzel şehir. Daha önce de söylemiştim; sanayi devrimine rağmen değerlerini koruyabilmiş, yeşiline sahip çıkabilmiş bir şehir. O kadar ki bazen insan Woolf’un bugünü anlattığını zannedebiliyor. Aradan geçen yıllara rağmen sararmış yaprakların arasından fırlayan tanıdık bir şehir. Şüphesiz bunun şehrin her türlü modernleşmeye, dahası ikinci Dünya Savaşı’nda yakılıp yıkılmasına rağmen orijinal dokusunu koruyabilmiş olması ile bağlantısı var.
Hemen her daim depresyonun eşiğinde duran ve sık sık da içine düşen Woolf’u sonunda kocası hekim tavsiyelerine de uyarak Londra’ya trenle sadece 15 dakika uzaklıkta olan Richmond’a taşımıştı. Temiz havanın, sükunetin sinirlerine iyi geleceği hesabıyla. Ancak Woolf Londra’yı yine de Richmond’a tercih ediyordu. Belki Saatler filminden hatırlayacaksınız, Nicole Kidman’ın canlandırdığı Woolf “Richmond ile ölüm arasında tercih yapmam gerekse ölümü seçerim” diyordu. Öyle de yaptı zaten; ceplerine taşları doldurdu, kendini boğdu.

Önder’in İstanbul’u
Gezi Parkı hadiseleri esnasında beni en çok etkileyen şeylerden biri Sırrı Süreyya Önder’in ilk ve galiba aslında meseleye duyarlılık gösteren tek siyasi olmasıydı. O kadar ki siyasi gibi bile görünmedi gözüme. Halktan biriydi, İstanbul’a sahip çıkan biri. Virginia Woolf’u hatırlattı bana. Ya İstanbul ya ölüm dedi gibi geldi. Belki abarttığımı düşünenler olacak, ama unutulmamalı ki “üç beş ağaç” uğruna ölenler oldu; tıpkı Süreyya’ya da isabet eden biber gazı fişeği yüzünden yaralananlar, ölenler. Değil mi ki kendini o vincin önüne attı, eğer belediye başkanlığına adaylığını koyacak olursa ben varım dedim. Ve bir an bile bunu hesaplı yaptığını düşünmedim. Zira hesaplanarak ölünmez. İnsanoğlunun en samimi tehdidi intihardır, şakası olmaz.
Bundan altı yedi ay evvel insanlar artık empati kurabilecekleri, sadece politikayla değil, benlikleriyle var olan, samimi devlet adamlarına oy vermeyi tercih ediyorlar diyen bir araştırma yayımlanmıştı. Önder sergilediği tavrıyla tam da bu tanıma denk düşüyor. Doğrusu ben kendi memleketi bile olmayan bir şehir için ölümü göze alabilecek bir adama bütün hayatını geçirdiği, onun her türlü nimetinden faydalandığı halde şehri talan eden, etmeye hazır bir adaydan daha çok saygı duyarım. Bu yüzden Önder’e başarılar diliyorum ve bir kez olsun oy bölünmesi hesaplarından korkmadan doğru olanın yapılmasını temenni ediyorum.