Nebil Özgentürk’ün yazıp yönettiği yeni belgeseli görmüşsünüzdür; görmediyseniz de bu hafta ikinci bölümünden yakalamanızı tavsiye ederim. Sanatımızın Hatıra Defteri adlı programda Türkiye sanat tarihinde mühim yerleri olan eser, olay, sanatçılar mercek altına alınıyor. Her birinde görmemiş, duymamış olabileceğimiz detaylar mevcut. Öncekiler gibi titizlikle hazırlanmış güzel bir Özgentürk işi. Cuma günü yayınlanan ilk bölümde yer alan hikayelerden biri ilk Türk kadın romancısı olarak anılan Fatma Aliye ile alakalıydı. 1862 doğumlu Fatma Aliye’nin yazarlık serüveni anlatılırken hoş bir ayrıntıdan bahsedildi. Fransızca’dan ilk çevirdiği roman olan Meram’ın üzerinde yazarın adı yerine “Bir Hanım” unvanı bulunuyordu. Bu bana ister istemez belki de İngilizce’de en çok okunan eserlerin yazarı Jane Austen’ı hatırlattı.
21. yüzyıla gelindiğinde bütün eserleri sinemaya uyarlanan, 1775 doğumlu Austen’ın 1811 yılında basılan ilk romanı Sense and Sensibility’nin (Akıl ve Tutku) üzerinde de “By a Lady” yazıyordu. Yani bir hanım. Sonraki bütün romanlarının ön yüzünde ise önceki romanlarının adı yazılarak sadece onların yazarı olduğu söyleniyordu. Austen dönemi kadın yazarları ailelerinin konumunu düşünerek isim vermekten çekiniyorlardı. Yıllar geçtikçe kadınlar arasında bu isimlerini sakınma geleneği dönüşerek devam etti. Zamanla “bir hanım” tanımı yerine erkek isimleri kullanılmaya başlandı.
Bronte Bell kardeşler
Örneğin bu köşenin okurlarının iyi bileceği “Küçük Kadınlar” romanının yazarı Lousia May Alcott ilk edebiyat eserlerini A.M. Barnard olarak yayımlamış, ancak başarıya ulaştıktan sonra kendi adını kullanmaya başlamıştır. Başka bir klasik “Jane Eyre”in yazarı Charlotte Bronte de bu romanının altına bir erkek adı, Currer Bell yazmıştır. Sadece o mu? Meşhur “Uğultulu Tepeler” adlı romanın yazarı da Ellis Bell adını kullanmayı tercih eden Emily Bronte’dir. İki kız kardeş başka isimler altında bile kan bağlarını korurlar. Bazı kaynaklarda İngiliz dilinin en iyi kitabı olarak anılan “Middlemarch: Taşra Yaşamı Üstüne Bir Çalışma”nın yazarı George Eliot’ın gerçek ismi de aslında Mary Anne Evans’tır.
Kerimesi yerine öğrencisi
Bugün neden diye sorulduğunda hemen hepsi için aynı mazeret gösterilir. Erkeklerin domine ettiği edebiyat dünyasında önyargıya uğramadan okunmak ve değerlendirilmek. Bütün bu edebi devlerden sadece otuz kırk yıl kadar sonra Müslüman bir ülkede tercümanlığa ve sonrasında da romancılığa soyunan Fatma Aliye’nin Bir Hanım unvanını seçmiş olmasına aslında belki de cesur bir hareket bile denilebilir. Ki bundan sadece üç yıl sonra, yani 1892’de, ilk romanı “Muhaddarat”ı kendi adıyla yayımlar. O dönemin kadın mecmualarına yazan diğer yazarlar da aynı cesareti göstermeye başlamışlardır.
Kadının eğitimi, toplum içerisindeki yeri, bilhassa erkeklerle eşitliği hususlarında Hanımlara Mahsus Gazete (1895), Şükufezar (1886), Kadın (1908), Mehasin (1908), Demet (1908) gibi dergilere makaleler gönderen kadınlar imzalarını önceleri sadece “şunun kerimesi” ya da “bunun haremi” olarak atarlarken zamanla kendi isimlerini kullanmaya başlarlar. Artık kimliklerini yakınlarındaki bir erkekle değil gittikleri okul gibi bir kurumla tanımlarlar. “Darülmuallimat’tan Afife” gibi.
Zaten Fatma Aliye de bir yandan Hanımlara Mahsus Gazete’ye (1895) makaleler yazmaya devam eder. Yazılarına bakıldığında öyle çok sıkı bir feminist değildir, fakat ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Öyle değil mi?
Not: Erekul kerimesi Aslı Perker 6 Mart Çarşamba günü saat 18:00’de İzmir’de Kedi Kitabevi’nde okurlarıyla buluşuyor.