Aslı Perker

Aslı Perker

asli.perker@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

1800’lü yıllarda Fransa’da bir yayınevi sahibi olan Jean-Adolphe Decourdemanche Türkçeden pek çok eseri Fransızcaya çevirterek yayımlamış. Kendisi hakkında oryantalist deniyor, belli ki bizim coğrafyanın kültürüne meraklıymış. Bilhassa dönemin popüler konularıyla ilgilenmiş. Masallarımız, çeşit çeşit atasözlerimiz ve Nasrettin Hoca hikâyelerimiz. Aslında bütün bu başlıklarda onun ilgisini çeken kadın temasıymış. Batı’nın Osmanlı haremine duyduğu merakı çok iyi bildiğinden bunu nasıl nakde dönüştürebileceğini düşünüp böyle bir yola başvurmuş. İşte böyle bir zihniyetten yola çıkarak Osmanlı döneminde toplatılan ilk kitap unvanını almış olan Zenanname’yi de Fransızcaya çevirerek Batılı okura sunmuş.

Uydurma hikâyeler
Zenanname’nin (Kadınlar Kitabı) eşcinselliğiyle övünen yazarı Enderunlu Fazıl Bey kitapta haremdeki her tür kadından bahsetmiş. Nasıl davranırlar, nasıl konuşurlar, hamamda nasıl kavga ederler. Decourdemanche Enderunlu Fazıl’ın en iyi Türk şairlerinden biri olmadığını, fakat Batı’nın merakını sürekli kamçılamakta olan kadın mevzuunu lafı dolandırmadan anlattığı için tercih ettiğini söylemiş. Bu Batı’nın bizim haremimize olan merakının en güzel göstergelerinden biri.
Foucault’nun sözleriyle bu fenomen 17. yüzyıldan itibaren daima “saçma sapan bir erotik etki yaratmış.” Önüne gelen ressam kendi hayal ürünü olan sahneleri resmetmiş. Zamanında İstanbul’u ziyarete gelen pek çok seyyah kendi kafasına göre, bir kez bile bir adamın haremini görmemesine, zaten görmesine imkân olmamasına rağmen haremin nasıl bir şey olduğunu anlatmış. Efsane almış başını yürümüş. Bir tek Lady Mary Wortley Montagu birtakım Batılının hevesini kursağında bırakmış. İstanbul’da mühim şahsiyetlerin haremine girebilen sayılı insandan biri olan Lady Mary, yazdığı mektuplarda, anlatılanların çoğunun fantezi ürünü olduğunu, her şeyden önce Türklerin yabancılarla konuşmayacak kadar gurur sahibi ve konuşulduğunda da gerçeklerin tamamıyla farklı olduklarını anlattığında arkadaşları onun söylediklerine inanmak istememiş.

Değişmeyen kafa
İyi de bizim kendi erkeğimizin kafasındaki harem fikri gerçekleri biliyor olmasına rağmen farklı mıydı? Ya da bugün farklı mı? Daha 19. yüzyılın ikinci yarısına gelmeden hem maddi zorluklardan dolayı hem de romantizmin etkisiyle ikinci eşi almayı bırakan erkeğin kafasında o fantastik harem dünyası hâlâ duruyor olmalı. Ve biz de halen erkeğin kafasındaki o haremden çıkamamış olmalıyız. Adım başı taciz edilmemizin, sadece güzel göründüğümüz için iş sahibi olduğumuzun zannedilmesinin başka nasıl bir açıklaması olabilir? Medyada, bilhassa gazetelerde ‘güzel kadın’ diye bir kavram var, bunu hepimiz biliyoruz. Sayfaları yaparken “Şuraya güzel bir kadın koyalım” diyorlar. Haber değeri var ya da yok, koyuyorlar. Başka türlü bütün gazetelerdeki ve onların internet sitelerindeki kadın görüntüsü kirliliğini nasıl açıklayacağız?
Zamanında bizi, yani Türk kadınını, altın kafese koymuş Batılıya ben bugün bazı gazetelerimizi göstermekten imtina ediyorum. Hoş bunu o da yapıyor. Medyada değil belki ama başka her yerde.
Bana kalırsa hemen her erkek, Batılısı Doğulusu, kafasında bir harem hayaliyle yaşıyor. Üstelik ne yaparsak yapalım bu değişmeyecek. Her kadın birer şirketin başına geçmediği, idareyi ele almadığı, yönetici olmadığı sürece devam edecek. Biraz radikal mi oldu?
Öyle olsun, zira zannediyorum vaktidir.