1870 yılında Fransız yazar Victor Hugo evinin bahçesine bir meşe ağacı dikmiş. Etrafındakilere bir gün gelip de bu ağaç olgunlaştığında bir Avrupa birliğinin kurulmuş olacağını, bu birliğin aynı para birimini de kullanarak iyice kuvvetleneceğini ve dünyada mühim bir güç haline geleceğini söylemiş. Ne büyük bir öngörü! Sonrasında ne olacağını da tahmin edebilmiş miydi bilmiyoruz, fakat onun geleceği bu kadar iyi okuyabilmesinin sebebi herhalde kendi gününü çok iyi bilmesi, politik olayları, sosyal ortamı en iyi şekilde gözlemleyebilmesiydi.
Bilhassa 1841 yılında Fransız bir edebiyatçı için en büyük onur olan Fransız Akademisi üyelerinden biri olduktan sonra politik bir kimlik kazanmış ve hükümet karşıtı söylemlerine başlamıştı. İdam cezasına karşıydı misal, sosyal haksızlığa da ve tabii ki basın özgürlüğünün savunucusuydu.
Dili biraz fazla uzayınca memleketinden kaçmak zorunda kaldı, 1855’ten 1870’e kadar da Guernsey denen bir adada yaşadı. Gerçi 1859 yılında Üçüncü Napolyon ülke dışında yaşayan tüm politik sürgünlere af çıkardı, ama o hükümeti eleştiremeyeceği için dönmeyi kabul etmedi.
Chavez’in Sefiller’i
Dünyanın en mühim edebi eserlerinden biri olmakla kalmayıp popüler kültüre de mal olan Sefiller’i Victor Hugo sürgündeyken, o adada yazdı. O eser ki günlerdir hakkında konuşulan bir liderin, Hugo Chavez’in sosyalist söyleme geçişine sebep olmuştur.
Chavez 2005’te verdiği bir röportajda bütün dünyada sosyalizm yok olurken kendisinin sosyalizmi seçmeye bu romanı okuduktan sonra karar verdiğini söylemiş. Sefiller’i en ince detayına kadar inceleyip, hakkında pek çok kereler konuşmuş. O zamanın Fransa’sını Venezuela’ya, hatta tüm Latin Amerika’ya benzetirmiş. 2007’de Fransız basın ile gerçekleştirdiği bir toplantıda “Jean Valjean ile tanışmak ister misiniz? O zaman Latin Amerika’ya gidin. Benim bildiğim birkaç tane var.
Fantine’i görmek ister misiniz? Latin Amerika’da pek çok Fantine var” demiş. Bu kitabı daima elinin altında tutup hükümetinin alt sınıflara, “Victor Hugo’nun diyeceği gibi hayatlarının çoğu sefalet içinde geçmişlere” adanmış olduğunu söylemiş.
Gerçi Chavez’in Victor Hugo’nun tüm prensiplerini benimsediği söylenemez. Basın özgürlüğünün onun yönetimi altında bir hayli darbe yediği bir gerçek. Her ne kadar Arjantin’de kendisine “basında özgürlük ödülü” verilmiş olsa da onun muhalif sesleri bastırmaya çalıştığını, bazı radyo kanallarını, gazeteleri kapattığını biliyoruz. Seçimler zamanında medyayı manipüle ettiğini de.
Zaten bu ödülün verilmesi de tüm Latin Amerika’da itirazlara sebep olmuş. Bahsedilen kendi kurduğu kanallara tanıdığı özgürlük mü diye sorulmuş? Hatta Chavez öldükten sonra bile bir özgürlükten bahsedilemez.
Zira sağlığında ona muhalefet eden Globovision adlı televizyon kanalı 5 Mart’tan beri polis koruması altında. Bu sefer de kaybettikleri liderinin yasını tutan halk elinde taşlar sopalarla binanın önünde bekliyor.
Yasaklansın bu kitap
Öyle ya da böyle bir yazarın kendisinden çok uzaklarda bir ülkenin kaderini etkileyecek kadar güçlü bir eser yazabilmiş olması insanı büyülüyor. Hani neredeyse bazı liderlerin bazı kitapları neden yasaklamaya çalıştıklarını bile anlayacağız.
Geçtiğimiz günlerde sekiz yaşındaki yeğenimi evin en karanlık odasında tek başına otururken buldum. Sefiller’i okumaya başlayan ablası ona biraz anlatmış. Ne yapıyorsun diye sordum, “Düşünüyorum” dedi, “Bir adam sadece ekmek çaldı diye, hem de kardeşi için, hapse atılır mı?” Hah dedim içimden, Victor Hugo, diktin mi yeni bir fidan?