Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

2021 yılındaki Antalya Altın Portakal’da bir film vardı, gösterim sırasında kaç kişinin fenalaşarak çıktığı haberleriyle gelmişti gündeme: “Kürtaj / L’Événement”. Ayılıp bayılanlar, kapıya gelen ambulanslar, doğal olarak yükselen merak. Hani şu her türlü şiddet görüntüsünü kanıksadığımız, cep telefonlarından neredeyse naklen cinayet izlediğimiz devirde bu filmde ne olabilirdi bu kadar hassasiyet yaratacak?

Festivalin Annie Ernaux sürprizi

Senaryosunu Annie Ernaux’nun 2000 yılında yayımlanan romanına dayanarak Audrey Diwan ve Marcia Romano’nun yazdığı filmi izlediğimde cevabın kişiselliğinde olduğunu düşünmüştüm. O kişisellik izleyeni de kapsıyor, karakterle çok içeriden bir yerden bağ kurmasını ve yaşadığı her duyguya inanmasını sağlıyordu. Sonradan kitaplarını okuyunca daha iyi anladım ki marifet Ernaux’nun kaleminde, okura içini açma biçimindeydi. Kürtajın yasak olduğu ‘60’lı yılları genç bir kadın olarak yaşayıp anne olmak yerine okuluna devam etmek için neredeyse ölümü göze almış olman gerekmiyordu o karakterle hemhal olmak için.

Haberin Devamı

Bir kadın olarak hayatın farklı evrelerini, gençliği, orta yaşlılığı, evliliği, cinselliği, tutkuyu, yaşlılığı, hastalığı, ölümü kendi deneyimleri üzerinden büyük bir açıklıkla anlatan Annie Ernaux (1940 Lillebonne doğumlu), 2022 Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandı. Bizde kitapları Can Yayınları tarafından basılıyor. “Yalın Tutku” Yaşar Avunç’un, “Babamın Yeri”, “Seneler” ve “Boş Dolaplar” Siren İdemen’in çevirisiyle çıktı. Baktığımızda, kendi ülkesinde çıkan yazılarda da dönüp dolaşıp aynı yere gelindiğini görüyoruz: “Nedir eserlerinizin sırrı?” diye soruyorlar. Nasıl oluyor da okuru bu kadar etkiliyor, sarsıyor, bazen kızdırıyor hatta bazen sizden nefret ettiriyor? Cevap da hep yazdıklarının gerçekliğinde. Uydurduklarını değil hatırladıklarını yazdığını söylüyor. “Ben yaratmıyorum, böyle bir yeteneğim yok. Ben yeniden buluyorum” diyor, “kurgu ilgi alanıma girmiyor”.

Mahrem olanı toplumsal olanla birleştiriyor

Kendisiyle ilgili olan bir şeyin dünyanın geri kalanından ayrı olmadığına inanarak yazan Ernaux’nun en kişisel anlatılarından biri, şimdi perdeden bize ulaşıyor. “Super-8 Yılları / Les Années Super-8”, Ernaux’nun 1972-1981 yılları arasında, daha yazarlığa adım atmadan çekilmiş 8 mm aile filmlerinden oluşuyor. Filmin yönetmenliğini oğlu David Ernaux-Briot ile birlikte üstlenen Annie Ernaux, “Super-8 filmleri yeniden izlerken, bunların yalnızca bir aile arşivi olmadığını, aynı zamanda 1968’den sonraki 10 yıl boyunca toplumsal bir sınıfın eğlencelerine, yaşam tarzına ve özlemlerine tanıklık ettiğini de gördüm. Bu sessiz görüntüleri, mahrem olanı toplumsal olanla ve tarihle birleştiren bir hikâyeye dâhil etmek, o yılların tadını ve rengini aktarmak istedim” diyor.

Haberin Devamı

Şimdi gelelim müjdeli kısma, Little White Lies tarafından “Evlilik, annelik ve olup biten her şey üzerine büyülü bir ev filmi/görsel makale“ olarak nitelendirilen, prömiyerini Cannes Film Festivali’nde yapan “Super-8 Yılları”, programı dün açıklanan 42. İstanbul Film Festivali’nde Belgesel Kuşağı’nda 13-14-15 Nisan’da gösterilecek. Ayrıca Annie Ernaux’nun oğluyla birlikte festival için İstanbul’a geleceği, 13 Nisan’da da Fransız Kültür Merkezi’nde bir imza gününe katılacağı konuşuluyor. 7-18 Nisan arasında gerçekleşecek İstanbul Film Festivali’ni heyecanla beklemek için bir sebep daha.