Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Sanırım o görüntü de gözümün önünden gitmeyenler arasında katılacak. Kurşunlanmış yunuslar, kafası kesilip taş bağlanarak öldürülmüş caretta caretta, ayakları kesilmiş yavru köpeğin gözleri, sahilde yatan küçük çocuk. Burada “İnsanla hayvanı nasıl kıyaslar, aynı cümle içinde kullanırsın?” diyeceklere baştan cevap vermek isterim: Ne yaşıyorsak bu düşünce yüzünden yaşıyoruz. Birilerinin canını diğerlerinden daha değersiz zannetmekten oluyor hepsi. Bugün Tuz Gölü’nün kurumuş yüzeyinde binlerce yavru flamingo ölü yatıyorsa, bu bir dizi vicdansız insan kendi gereksinimlerini onların hayatından daha önemli bulduğu için oluyor mesela. Hâlbuki onların da bu dünyada bizim kadar hakkı vardı. Ve insanı hayvandan daha değerli bulmakla başlayan ayrım, insanlar arasında değer sıralaması yapmaya doğru gidiyor. Çok farklı değil birbirinden.

Haberin Devamı

Binlerce ölü flamingo. Kâbus gibi, korku filmi gibi, dehşet dolu bir manzara. Kuş gözlemcisi ve fotoğrafçı Emin Yoğurtcuoğlu aktarıyor, Fahri Tunç tarafından çekilmiş görüntüleri ve bilgiyi. Kendinden başka hiçbir canlının yaşam hakkını tanımayan, yeryüzünü bütünüyle kendi emrinde zanneden insan, Tuz Gölü’nün besleyen su kanallarının önüne bent çekip tarlalara sulama için aktararak gölü kurutmuş, 3000 kadar yavru flamingoyu göz göre göre öldürmüş. Hayatını topraktan, ekerek biçerek kazanan çiftçilerin karşılığında doğaya verdiği bu. Bir flamingo katliamı.

Maalesef yavruları kurtarmak için geç kalınmış olsa da Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na bağlı uzman ekip bölgede inceleme yapmış, su kanallarını kesip oradaki suyu tarlalarını sulamak için kullanan çiftçiler hakkında da yasal işlem başlatılacakmış. İnsan çok umutlu olamıyor ama dilerim en azından yaptıkları yanlarına kalmasın ve bundan sonra denetimler sıkı tutulsun. Bir günde kurumadığı açık, gölün.

Gerçekten anlamakta güçlük çekiyorum, bu kadar zararlı olmayı nasıl başarıyoruz? Ve tabii bu kadar bencil? Bu kadar şuursuz? Acımasız? Kaş’ta hâlâ neslini tüketmeyi başaramadığımız caretta caretta’lar var mesela, sorarken ödüm patlıyor, yeni bir cinayet oldu mu, hepsi sağ salim mi diye. Bir tanesi motor pervanesine takılıp ölmüş yakın zamanda, en azından kasıtlı öldürülmemiş diye sevinecek hale geliyorum. Gene her zarar insandan tabii. Bir de şikâyet edenler oluyormuş işletmelere. “Sizin burada bir kaplumbağa var, bizi ısırıyor” şeklinde. Sürekli insanlara hayvancağızları ellememeleri, zinhar beslememeleri konusunda uyarılarda bulunulduğu halde dinlemiyorlar çünkü. O da bu muhabbete alışınca yüzen insan görünce de yaklaşabiliyor, ısırabiliyor demek. Bu sefer “Alın şu saldırgan hayvanı buradan”. Pardon da orası onun evi, sen misafir olarak gelmiş yüzüyorsun, sınırlarını bilsen ya. Kendisini havanın, karanın ve suyun efendisi zannetmenin sonu yok tabii. Bu yanılgının hakkını verecek gücümüz de hiç yok üstelik. Zarar verdiğimiz doğa, yok ettiğimiz orman, kirlettiğimiz deniz, dengesini bozduğumuz iklim, dönüp en çok bizi vuruyor. Sonunda kendi neslimizin tutunamayacağı bir gezegen yaratmak için el birliğiyle çalışıyoruz. Bunu yapan da ancak bütün zaafları ve hırslarıyla insan olabilir işte.