Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Restoranlar, gece kulüpleri kapalı, açılış yok, davet yok, gala yok, magazinlik haber de pek olmuyor haliyle ama bu haberini taştan çıkarmayı başaran magazin muhabirlerine ve magazin sitesi editörlerine mani değil gördüğüm kadarıyla. İnsanların evlerinin kapısına gidip onları sinirlendirip çekmek marifetiyle arzu edilen magazin haberi üretilebiliyor. Sinirlenmediyse de “sinirlendi, delirdi, üzerimize yürüdü” diye yazıyorsunuz, öyle olmuş sayılıyor.

Bu hafta başının ilk kurbanı Ozan Güven’di. Kendisinin yıllar önce sorulmuş münasebetsiz bir soruya verdiği unutulmaz cevap hala youtube’da mevcut olduğu için zaten ‘sabıkalı’ sayılıyor, zahmet edip videoyu izlemezsen, haberler Güven’in magazin muhabirlerine hakaretler saydırdığı, öfkeden deliye döndüğü, bir türlü de sakinleşmediği yolunda. Ama ben zahmet edip izledim, görüntülerde sokağa çıkma yasağı nedeniyle kapısının önüne çıkıp sokakta iki tur koşan köpeğini bekleyen pijamalı bir Ozan Güven, o “Evimin önündeyiz, kamerayı kapatır mısın abicim?” dedikçe çekmeye devam eden bir kameraman var. “Abicim” diyor, abartmıyorum. Cevap “Niye böyle tepkilisiniz?” Adamın ağzından “Evimin önüne kamera gelmesini istemiyorum, belli değil mi sebebi?” cümleleri çıkıyor, altında “Burası benim mahallem defolun lan” yazıyor. Sonunda “Peki abi, bunu da çekin ne yapayım” diye kendi kendine mırıldanarak arkasını dönüp uzaklaşıyor, altta “Çıldırdı, hakaretler yağdırdı” yazıyor. Şaka gibi. Herhalde kimsenin izlemeyeceğine güveniyorlar. Sadece başlıklara baktıysan Ozan Güven basına saldırdı. Sonra da adı “bu da bizim işimiz, ekmek paramız” oluyor.

Bir diğer “sinirli ünlü” Birce Akalay. İnanılır gibi değil ama arabasıyla evine dönmeye çalışırken kameralar tarafından takip edilmekten muzdarib. Kendi arabasında maskesiz, eldivensizmiş ve “sinirli tavırları gözden kaçmamış”, öyle yazıyor. Ne yapmış? “Evime dönmeme izin vermiyorsunuz” demiş. Çok acayip, koşullar nasıl olursa olsun kameralar tarafından izlenmek değil mi görevi? Neye sinirleniyor olabilir?

Haftanın sonuna doğru ise bu kez maalesef çok acı bir sahneye; sekiz yaşındaki evladını toprağa veren bir babanın burnuna dayanan kameralara isyan edişine tanık olduk. Ebru Şallı ile Harun Tan’ın lenfomadan kaybettikleri oğulları Pars’ın cenazesi vardı, korona günlerinde belli ki yakınlarının çoğu katılamadı ama kameralar katıldı. Ve Harun Tan’a “Tabuttan çıkıp mezara giren bir bebeği ya da acılı anne babanın gözyaşlarını çekmenin kime ne faydası var? Kim bu işe dur diyecek artık? Olmaz olsun böyle basın özgürlüğü hatta yerin dibine batsın” yazdırmayı başardılar. Yürek parçalayıcı.

Kim dur diyecek? Kimse demeyecek herhalde. İnsanların hayatlarına; evlerinin içine, mutlu günlerine, acılı anlarına destursuz girmeye alışıldı bir kere. Konu çocuk ölümü diye belki bir nebze sessiz kalınıyor yoksa “Bu da onların işi” sesleri hemen yükselirdi dört bir yandan. Kutsal bir meslek adeta. Yaptıkları iş beraberinde ünlü olmayı da getirdiği için karşı tarafın da razı, hatta memnun olması bekleniyor. İzleyen okuyan için utanç, yaşayan için bezginlik verici ama korkarım böyle de gidecek.