Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

"Yaramaz, yaramayan, yaraşmayan, yalvarmayan, yaralı". Kendisini bu sıfatlarla tanımlıyordu, yazdığı “online günlük”ün sayfalarında. Ted Koleji’nde ilkokul ikideyken müdire hanım sınıfa girmiş, “Akıllı, uslu ve çalışkan öğrenciler arasından dört adet yavrukurt seçmenizi rica ediyorum” demişti karşısında el pençe divan duran öğretmene. Öğretmen sormuştu: “Kim ister yavrukurt olmak?” Bütün sınıf parmak kaldırmıştı. İşte o “yaramaz, yaramayan, yaraşmayan, yalvarmayan, yaralı çocuk” Civan da kaldırmıştı. Öğretmenden acısını hayat boyu unutmayacağı ilk dayağını yedi o gün: “Sen akıllı, uslu çalışkan mısın da parmak kaldırıyorsun?! Kendini bil!”. Kendini hep bildi, hiçbir zaman “akıllı, uslu” olmadı. İyi ki. Civan Canova oldu. Çok alçakgönüllü, çok kırılgan, çok özel bir adam oldu. Müthiş roller oynadı, çok iyi oyunlar yazdı, bir zaman sonra fırçayı aldı eline, hayata bu kez de renklerle anlam kattı.

Haberin Devamı

2006 yılında “Eve Dönüş” ile Altın Portakal En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü’nü aldığında kendisi hakkında yazdığım bir yazı vesilesiyle tanışmıştık Civan Canova ile, sonrasında da Gümüşlük’teki sade hayatına tanıklık etme, ne kadar başka bir insan olduğunu görme şansım oldu. O yazıda “Her rolü başrol yapan adam” diye atmıştık başlığı, o halbuki zaten başrolle, yardımcı rolle, şanla şöhretle alakası olmayan, 1974 yılında Yılmaz Güney’in “Arkadaş”ında oynadıktan sonra sokakta tanındıkça utanan çocuktu. Babası Mahir Canova onu hafta sonları radyoya, Çocuk Saati’ne götürdüğünde dinlediği piyesleri aklına yazan, anneannesinin evinde seramik hamurları, boyalar, kumaşlarla o rol kişilerinin kuklalarını yaparak onlara piyesleri oynatan çocuk. Hep yeni oyuncaklar buldu buluşturdu kendine, yazdı, çizdi, boyadı, anlattı.

Şimdi ani ve zamansız ve kalbimizi çok acıtan gidişiyle dönüp bakıyorum yapıp ettiklerinin dökümüne, kaç ömürlük üretim sığdırmış 67 yıllık hayatına ve bunları hiç havasını atmadan, sanki hiç de önemli bir şey yapmıyormuş edasıyla yapmış. Oynadığı sayısız tiyatro oyunu, sinema filmi, onu bütün Türkiye’ye tanıtan televizyon dizileri bir yana, 1994’te “Kıyamet Sularında” ile başlayarak tam 15 tane oyun yazmış. 2016’dan beri dört tane resim sergisi açmış. Üstelik bütün bunları kendi internet sitesinde “Ömrümün en değerli yılları, ‘Tutunamayanlar’ın top 10 listesi adaylarıyla sidik yarıştırarak geçti” diye özetlediği “fazla dağınık geçen” döneme rağmen yapmış. “Bununla gurur duymuyorum elbet” diye devam etmiş söze: “Ama pişmanlık da duymuyorum. Evrensel fizik kuralları gereği, sadece olması gereken oldu. Ben şahsen mutluyum sonuçtan. Sonsuz zaman çağlayanında bana sunulan süreyi, sunulduğu şekli ve her anıyla yaşamış olmaktan mutluyum”.

Haberin Devamı

“N’apalım, ben böyle görüyorum”

Kendi fırçasından Civan Canova ve Yılmaz Güney.

Bunları söylediğinde yıl 2014. “Hayat yolu dönemeçlerinin yıl dönümlerini eski yazlara, olmamış hallerine, körpe hayallerine hoşgörülü selamlar çakarak kutlayacağı” 2014 yazı. 60. yaşı kapıda, oyunculuğu 40, oyun yazarlığı 20. yılını doldurmakta. Bir süre sonra resmin de cesaretlenip kanatlandığını görüyoruz hayatında. Setten koşar adım dönüp üzerinden kostümünü çıkarmadan başına oturduğu resimleri bazen sabaha kadar uykusuz bırakıyor onu. “Belki önümüzdeki 10 senemde kameradan, kulisten daha fazla yer tutacak” dediği renkler, benekler, fırçalar, boyalar kaplıyor günlerini.

Haberin Devamı

Bu kadar üretken, duyarlı, kalp kırmayan, gösterişsiz, su gibi bir insanın böyle erken gidişine çok içerliyor insan. Hakkında çok güzel şeyler yazılıyor, söyleniyor. Sevilmiş çok. En güzel kendi satırları anlatıyor gene, okurken sesi geliyor kulağınıza: “Şu an yazı makinemin başında ama resimlerimin tam karşısındayım. Onlara bakarken yaşanan anların ötesine geçtiğimi hissediyorum. Yaşadıklarımı, yazıklarımı, oynadıklarımı, sevdiklerimi, yitirip özlediklerimi, zaman karşısındaki acziyetimi, acemiliğimi, yası tutulmamış ölümlerimi, çocuksu ve aceleci hallerimi, kısacası tüm hayatımı ve içimi görüyorum.

Ve son söz;

N’apalım, ben böyle görüyorum”.