Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Filmlerine hayranlık duyduğumuz bir yönetmen, kitaplarına bayıldığımız bir yazar hakkında intihal, istismar, taciz, tecavüz iddiaları ortaya her çıktığında böyle oluyor. Hemen o iddianın sahibine ve onun sesini duyurmasını sağlayanlara dönüyor oklar. Neden izin verdiniz, neden sustunuz, neden şimdi, neden o zaman değil, duruma göre “Neden öldükten sonra?” Anlıyorum, büyük bir hayal kırıklığı insanın yapıtlarına saygı duyduğu bir sanatçıyla ilgili böyle şeyler öğrenmesi ama asıl mağdur tarafı bir kez daha mağdur ederek olanlar olmamış sayılamıyor ki. O istismar hikâyelerindeki “güçlü” tarafı bu kadar gönülden anlamaya çalışırken bir kadının böyle durumlarda neden sustuğu sorusunu da kendiliğinden cevaplamış oluyorsunuz aslında.  

Haberin Devamı

Abbas Kiarostami hakkında Mania Akbari -ve kızı Amina Maher- tarafından kaleme alınan mektuplar da tam bu etkiyi yarattı geçen ay. Kiarostami’nin yönettiği 2002 yapımı “10”un oyuncusu olarak bilinen, şu anda tanınmış bir yönetmen olan Akbari, o filmin bütün görüntülerinin kendisi tarafından çekildiğini söylüyordu. Zaten görüntülerde yer alanlar da kendi çocuğu ve kız kardeşleriydi. Kiarostami bunları izlemiş, bir senaryo yazacağını söyleyerek almış ve görüntüleri kurgulayarak ortaya “10”u çıkarmıştı. Özetle, onun filmini “çalmıştı”. Aynı zamanda Kiarostami’nin kendisine tecavüz ettiğini de iddia eden Akbari, 20 yıl sonra da olsa bu gerçeklerin bilinmesini istiyordu. “10”un dağıtım haklarını elinde bulunduran MK2 firmasına yazdığı mektuba yanıt gelmedi ama olay sosyal medyada yankı buldu. Bizde de Altyazı Sinema dergisince yayımlandı ve bir kısım ‘Kiarostamisever’in de hışmına uğradı. Özellikle “tecavüz”ün altı neden çizilmişti? Belirsiz bir “iddia”dan ibaretken.

Önceki gün Altyazı Sinema Derneği’nin çevrimiçi yayını Altyazı Fasikül: Özgür Sinema’da Fatma Edemen’in Mania Akbari ile yaptığı söyleşi yayımlandı. Titizlikle ve hassasiyetle kaleme alınmış bir röportaj ve Akbari büyük bir netlikte açıklıyor olan biteni. 20’lerinin başında, geleneksel bir toplumda kendini bulmaya çalışan bir kadınken partnerinin ona aldığı küçük kamerayla evde, mutfakta, arabasında çekimler yaptığını, bunun bir sinemacı olarak yolculuğunun başlangıcı olduğunu, Mahvash Sheikholeslami’nin asistanı ve görüntü yönetmeni olarak bu yola çıktığını ancak daha sonra bütün hikâyenin Kiarostami tarafından “yeniden yazıldığını”. Film Cannes’a gidene kadar başına ne geldiğini tam anlayamamış, karşısında kendisinin ve herkesin saygı duyduğu bir yönetmen var ve ona “Bu filmin kurmaca olduğunu ve benim yönettiğimi, senin sadece oyuncu olduğunu söylememiz lazım yoksa kimse dikkate almaz” diyor. Daha önce “Bu senin filmin” dediği halde.

Haberin Devamı

Akbari’nin ve benzeri durumda kalan pek çok kişinin neler düşündüğünü anlamak için röportajı mutlaka okumak lazım (https://fasikul.altyazi.net) fakat özetlemek gerekirse, kendisini bütün bu yalanlara ortak olurken buluyor, bu çemberden çıkmaya kalkıştığındaysa Kiarostami’nin öfkesine, “Sana mı inanacaklar, bana mı?” baskısına ve onun akli dengesinin yerinde olmadığına dair yaydığı söylentilere maruz kalıyor. Çektiği belgesel yarım kalıyor, kimse onunla konuşmaz oluyor, yalnızlaştırılıyor. “Erkek iktidarının yazdığı hikâyeye” karşı çıkmaya kalkışan pek çok insan gibi. Sonunda da daha fazla zarar görmemek için susmaya karar veriyor. Hatta Kiarostami’yi onun için bir tehdit olmadığına ikna etmek için ilk uzun metraj filmini ona adıyor. Susmak ve unutmak zorunda kaldıkları arasında yönetmen tarafından iki kere tecavüze uğradığı gerçeği de var. Kendisine bile bahaneler uydurarak hak vermeye çalıştığı, ancak Kiarostami’nin ölümünden sonra terapistiyle konuşabildiği ve adını koyabildiği tecavüzler.

Haberin Devamı

Hâlâ da ondan nefret etmediğini söylüyor. Bu iktidar yapılarıyla mücadele etmek için ses çıkardığını. Para istemiyor, “10”un dağıtımının durdurulmasını istiyor. “Tarihin gerçekte ne olduğunu kaydetmesini istiyorum. Bu adam neden tüm bu kadınların çalışmalarını ve deneyimlerini çalmakta, hepsinin kendisine ait olduğunu iddia etmekte özgür olsun ki?” diye soruyor. Neden şimdi, şart mıydı, adam ölmüş gitmiş, ne değişecek gibi sorulara daha anlaşılır bir cevap olamaz.