Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Ferdi Özbeğen’in cenazesinde gördük onu... Onlar “tuşların iki efendisi”ydiler... Çok üzgündü Ümit Besen, “Kardeşimi de kanserden yeni kaybetmiştim. Arkasından Ferdi Özbeğen çok acı geldi” diyor. Cahide’de de çıkmaya başlayan Besen, çektiği acılardan bestelerini nasıl yaptığına, şarkılarının hikayesinden Tarkan şarkısı okuduğu için aldığı tepkiye kadar pek çok şey anlattı

Ferdi Özbeğen’in öldüğü gün hastane kapısında gördük Ümit Besen’i... “Mazim gitti” diyordu. 1978 yılında Ümit Besen’in Adana’dan gelip Köşem Bistro’da piyanonun başına oturduğu günden bu yana tuhaf bir paralellikte gitmişti hayatları. Gazetelere baksanız, ‘Tuşların iki efendisi’ydiler, birbirlerinin en azılı rakibiydiler, bir küsüp bir barışıyorlardı... Bir bakıyordunuz can ciğer, bir bakıyordunuz kanlı bıçaklı... Ümit Besen’e sorarsanız, ne biri ne öteki...
Cahide’de yapacağı program öncesinde buluştuk Ümit Besen’le. Biraz Ferdi Özbeğen’i analım, biraz temsilcisi oldukları ‘piyanist şantör’ geleneğinin o altın günlerinden konuşalım dedik... Biraz da bu müziğe son dönemde iyice artan ilgiden...
Cahide sahnesine iyice alışmış Ümit Besen. Şarkıları her ne kadar kavuşamayan aşıkları anlatsa da, 14 Şubat’ta gene orada sevgililer için söylüyor olacak. Evet, tabii ki konuşmamızda o unutulmaz şarkıları yazdıran kavuşulmayan aşktan da söz ettik... Sonra gelen mutluluktan da...

Nasıl bir ilişkiniz vardı Ferdi Özbeğen’le?

Haberin Devamı
“Okul Yolunda, Nikah Masası’nın başlangıcıdır”

Hep söylediğim gibi Ferdi Özbeğen benim mazimdi. Onun plağı çıkıp rağbet gördüğünden dolayı bana teklif geldi diye düşünüyorum. Dolayısıyla Ferdi’ye bir anlamda borçluyum. İstanbul’a gelişimi de Metin Oktay’a borçluyum. Beni dinliyor Adana’da, arkadaşı Hanefi Koç’a telefon açıyor, Köşem Bistro’nun sahibine. Dükkan kötüye gidiyormuş, “Seni ancak bu çocuk kurtarır” diyor. Öyle olunca ben geliyorum, gelince de Ferdi Özbeğen’i duyuyorum. Rahmetli Hanefi Koç diyor ki “Seni bir gün Ferdi’ye götüreyim.” Yetiştirilme tarzım benim; daha utangaç, sahnede konuşmayan bir adamım. O anlamda diyor “Ferdi’ye bir bak, nasıl insanlarla diyalog kuruyor, espriler yapıyor. Sen de öyle yapmalısın” gibisinden.

“Şarkılarım duygu sömürüsü diye denetimden geçmezdi”

Gittiniz mi?

O zaman gidemedik ama benim plak çıktıktan sonra gittik. Ferdi Özbeğen “Değerli meslektaşım Ümit Besen aramızda” dedi, beni sahneye davet etti. Sonra bana dedi ki “Ümitcim, bu iş öyle nankör ki, sen Lalezar’a başladığın gece bende kimse yoktu”. Böyle de açık yürekli bir insandı. “Seni kıskandım o gece” dedi, ben de “Estağfurullah, bu işin piri sensin, bunu piyanoda sen başlattın, sen olmasan bana teklif gelmezdi” dedim. Ha, benim bir ayrıcalığım, beste yapmam. Bir anlamda Ferdi Özbeğen piyano müziğiyle bir çığır açtı, sosyete onu tanırken ben piyanoyu halkın arasına indirdim.

Haberin Devamı

Sosyete sizi dinlemiyor muydu?

Beni iki taraf birden dinlemeye başladı. Yoksa burada, Cahide’de olmazdım. Bebek’te de beni dinlerler, Şirinevler’de de. O zaman radyo yok, televizyon da yok, bir kanal var, ona da zaten biz çıkamıyoruz. Bizim şarkılarımız duygu sömürüsü diye denetimden geçmiyordu.

Öyle miydi sizce?

Hayır, benim yaşadığım neyse odur.
O zaman gözyaşlarının aktığı filmlere hiç gitmemek lazım, hep komedilere gitmek lazım. Çoğu dizide insanlar ağlıyor. Mesela pek sinemaya gidemem, duygusallığım çok üst seviyede. Ben bu duygulara sahip bir insanken başka bir şey yazamam ki. Gerçekten bu “Nikah Masası”nda olan... “Bir Gelin Gidiyor” şarkısı da... Bunlar gerçek yaşanmışlığın kaleme dökülüşü.

Siz mi yaşadınız?

Tabii.

Gittiniz mi nikaha?

Hayır, o sadece sevgiliye yapılan bir sitem. Belki ben İstanbul’a geleceğim sırada bir düğün olacaktı, ben o düğünü görmemek için geldim.

İlk bestenizi ne zaman yaptınız?

Askerdeyken, “Okul Yolunda”. “Nikah Masası”nın başlangıcıdır. “Fakat aylardan sonra bir gün sana koşarken / Yalnız değildin o yolda” diye. Ondan sonra da işte evleniyor, “Nikah Masası” çıkıyor ortaya.

Haberin Devamı

Askerden döndünüz ve bu manzarayla mı karşılaştınız?

Askerden izne geldiğimde “Fakat aylardan sonra” oluyor işte. Bakıyorum ki elden gitmiş, hazırlıklar başlamış.

O kişi “Nikah Masası”nın kendisine yazıldığını biliyor mu?

Bilmiyordur.

Nasıl bilmez? Türkiye çalkalandı...

Beni tanıyan benim ne yaşadığımı, neyi niye yazdığımı tahmin edebilir herhalde.

Bizim gazetede bir arkadaş, aşkı buldunuz mu diye merak ediyor...

Buldum. Eşim için çok şarkılar yaptım. “Yetmez ki bir ömür, seni sevmem için yetmez / Ne kavgamız biter, ne aşkımız” diye son zamanlarda yazdığım bir şarkı var. Mesela kızımın evleneceğini gecelerce düşünüp “Ben bu gece ölmezsem bir daha ölmem” şarkısını yazdım.

“Tarkan okudum, sen bir ekolsün diye kızdılar”

Cahide’deki geceler farklı mı sizin cuma cumartesi çalıştığınız Mercan’dan?

Buranın farkı, biraz daha fiyatlar pahalı, hem de insanlar dans etmeden, oturduğu yerde gazinoda şarkı dinler gibi dinliyorlar. Benim orada başlar başlamaz daha üçüncü şarkıda pist doluyor.

Sadece kendi şarkılarınızı mı söylüyorsunuz?

Genelde gelen isteklerin hepsi benim şarkılarımdan oluşur. Ama ben biraz nostalji yaşatmak için, eski şarkılara yer veririm. Bir Orhan Gencebay, Ferdi Tayfur, Müslüm Gürses, Neşe Karaböcek, Ajda Pekkan da söylerim. Tarabya’da bir gün Tarkan’ın şarkısını okuyayım dedim, “Asla vazgeçemem senden”. Koca bir peçeteye yazmışlar, “Sen bir ekolsün, lütfen kendi şarkını oku” diye.

Peki Cem Yılmaz’ın düğününde şarkı söylemeniz nasıl oldu?

Cem Yılmaz beni gösterisine davet etti. Kuliste böyle bir konu açıldı, ben de “Tamam geliyorum, benim hediyemdir” dedim. Çok güzel geçti, o da girişi ve ilk dansı “Nikah Masası”yla yaptı.

“Beş arabam var, hepsinin yeri ayrı”

Araba merakınız nasıl başladı?

Babamın tamirhanesi vardı, küçükken ben onun yanında çalıştım. Orada başladı. Ve araba alacak güce geldikten sonra da en iyi arabalara bindim. Şu anda beş tane arabam var.

Ne yapıyorsunuz beş arabayla?

Biri garajda bekliyor, birisini karda kışta kullanıyorum, büyük cip. Biri de garaja gidip gelebilmek için küçük, mütevazı bir araç.

Garajınız uzakta mı?

Öbür arabayı sakladığım garajın biraz eve mesafesi var. Nasıl kadınlar kasada mücevherlerini saklar, benim de tutkum araba. Ama binecek bir yer bulamam İstanbul’da, garajda bekler araba, gece kimsenin olmadığı saatte çıkar bir dolaşırım, tekrar koyarım. Orada oluşu bana yetiyor.

Nedir o araba sorması ayıp?

Bu Jaguar’ın en son modeli, XJ.

Garajda uyuyor...

Mecburen çünkü İstanbul’un sıkışık trafiğinde bir yere gidemiyorum. Uzun yolda ancak. Hepsinin yeri ayrı, haftada iki gün kullandığım araba var, her gün kullandığım var, smokin gibi ayda yılda bir çıkardığım var.

“Eşim hayranım değildi, onu balkonuna çiçek atıp etkiledim”

Evde eşinize şarkı söyler misiniz? Sevdiği bir şarkı var mıdır mesela?

Bazen böyle dostlar olduğunda piyanoda beni dinlemek isterler, o zaman “Şunu çalsana, ben bunu seviyorum” falan olabiliyor.

Eşinizle nerede tanıştınız?

Lalezar’da. Programa gelmişlerdi 15-20 kişi, doğum günü kutluyorlardı. Ama benim hayranım değildi, zor oldu biraz.

Ne yaptınız etkilemek için?

Önce bir arkadaşını kafaya aldım resim imzalarken, ondan telefonunu istedim. Her gün balkonunun önünden geçerken çiçek atıyordum. Öyle öyle ulaşabildim aylar sonra ona ...

“En çok caz dinlerim”

Romantik misinizdir?


Çok. Evde ışıkları en loş şekilde ayarlarım, bir mum yakıp terasta oturmayı, romantik şarkılar dinlemeyi severim. Ben daha çok yabancı şarkılar dinlerim, caz dinlerim, içinde romantizm olan şarkılar benim şarkılarımdır.

14 Şubat’ı kutlar mısınız?

Biz her gün sevgi doluyuz, bir tek o gün değil. O gün öyle çok özel bir şey olmaz bizde.

“Arkadaşım yok, çok yalnızım; mevki için benimle görüşmek isteyenler de arkadaşım değil ”

Üç tane kızınız var... Dört kadınla yaşamak nasıl bir şey?

Valla ne bileyim, bizim evde kimse kimseyi pek o kadar görmüyor. Bir araya geldiğimiz zamanlar belki haftada bir. Ben kalabalıkta yemek yemeyi çok severim. Bir yere oturduğum zaman, arkadaşlarıma telefon ederim gelsinler diye. Ama benim arkadaşım da yok, kimse yok, tek başıma yaşıyorum çoğu zaman.

Niye ki?

Öyle. Günlerce evden çıkmadığım olur. Cuma-cumartesi programa giderim, 2’de eve gelirim, herkes uyumuş olur, ben yine yalnızım. Televizyon seyrederim, piyanonun başına geçerim, sonra bakarım saat dört olmuş, yatarım, televizyonda bir film seyrederken onun sesiyle uyurum. Kalktığımda öğlendir, yine kimse yok evde.

Arkadaşınız niye yok?

Herkese arkadaşım diyemem ki. Beni sırf ben olduğum için seven insanlar benim için arkadaş. Benden menfaati olan, bulunduğum mevki için benimle görüşmek isteyenler arkadaş değildir. O yüzden çok yalnızım ben. İşte bir beraber sahneye çıktığımız iki kişi var, biri Yaşar, biri Vahit.

“Ferdi’yi mezara indirdim, son ana dek yanındaydım”

Mutlu olunca şarkı yazmıyor musunuz?

Yazdım. Ama daha çok insan üzülünce yazabiliyor. Hele 3.5 sene önce kardeşime kanser teşhisi koyulduğu günden sonra bütün yazdığım şeyler hep onunla ilgiliydi. O 21 Aralık’ta vefat etti. Arkasından da Ferdi Özbeğen’i kaybetmek bayağı acı geldi. Çünkü onun çok sıkı arkadaşıydım demiyorum ama aramızda çok seviyeli, saygıya, sevgiye dayalı anlamlı bir diyalog vardı. Ben onu bayramlarda arardım. Sadece bu kadar. Bizi rakip gösterdiler ama öyle bir şeyimiz olmadı hiç. Burada gazete kupürleri var, size onları veririm, çok haber var bizimle ilgili. İkimiz de araba düşkünüydük, aynı arabaları kullanırdık, “Bir gün cami avlusunda dileneceğiz oğlum” derdi, “Bu kadar pahalı arabaları alıyoruz.” Ben de derdim ki “Ya üç günlük dünya, dünyaya dekor mu bırakacağız han, apartman alıp? Zevkimizi yaşayalım hayattayken yapabiliyorsak”. Ben çoğu zaman onu dinlerim, hatta devamlı telefonumda kayıtlıdır. Şimdi bassam, “Ağla Halime” çıkar. Yedisinde yine mezarına gittim, onu ziyaret ettim. Cenaze günü de omuzumda mezara kadar indirdim, yani yanındaydım son ana kadar.

Ama gösterdiğiniz eski haberlerde de aranızda hep bir çekişme var gibi. Bakın, “Ferdi Özbeğen benim bıyıklarımı kıskanıyor” demişsiniz...

Ya o gazetecilerin yazdığı şeyler, ben öyle bir şey söylemedim. “Senin için böyle böyle dedi” denirse böyle şeyler çıkıyor işte. O zamanlar basın danışmanlarımız öyle uygun görüyordu herhalde.

Peki siz bir araya geldiğinizde gayet dostane mi devam ediyordu her şey?

Biz bir araya gelmiyorduk. Bunlar gazetecilerin konu olsun da çekelim diye yaptıkları mizansenler. Gerçekte ne kavga ediyoruz, ne de çok samimiyiz.