Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Tolga Çevik, “Komedi Dükkanı”nı yeniden açtı. Bu yıl ekranlardan uzak kalmaya, “Arkadaşım Hoşgeldin” adlı gösterisiyle şehir şehir dolaşmaya karar vermiş. Şubat ayında da bir aylık bir Avrupa turnesine çıkıyor. Tek derdi var; o kadar süre karısından ve çocuklarından uzak kalmak. Çünkü o her şeyden önce mutlu bir aile babası

“Ömür boyu apolitiktim, bunda bir zarar görmüyorum”

Yıl 1996, epey tıfıl bir kültür sanat muhabiriyim, Hadi Çaman Yeditepe Oyuncuları’nda bir oyun görmüştüm. Peter Shaffer’ın “Küheylan”ı. Müthiş bir çocuk vardı başrolde, ilk kez gördüğümüz. Adı Tolga Çevik. Amerika’da tiyatro okumuştu, 22 yaşındaydı. Gidip söyleşi yapmıştım onunla, benim de hayat tecrübem fazla sayılmazdı ama o çocuğun adını çok duyacağımızı ben bile tahmin etmiştim o gün. “Kalbin Sesi”, “Sen Beni Sevmiyorrrsun”, “Kelebekler Özgürdür”... Her defasında şaşırttı bizi. Sonra BKM ekibinde gördük Tolga Çevik’i, gözümüzün önünde büyüdü, ardından da kendi ‘Komedi Dükkanı’nı açtı.
Ondan “Küheylan”la başlayan kariyerini sürdürmesini bekleyenleri biraz hayal kırıklığına uğrattı ama daha başka bir kitleyle buluştu. Bir süredir kapalıydı dükkan ve bir daha da açılmayacağını söylüyordu aslında Tolga Çevik. Ama bugünlerde yine dükkanının başında. Ama ekrana çıkmıyor, BKM’de buluşuyor seyirciyle. Yakında “Komedi Dükkanı-Arkadaşım Hoşgeldin“ gösterisiyle 1 aylık bir Avrupa turnesine çıkacak. Bir de çok mutlu bir aile babası. Söyleşinin dörtte biri iş güçse, dörtte üçü karısı Özge ve çocukları Tan ile Tuna etrafında döndü. Sanki hayatta her şeyi, dönüp evde anlatmak, ailesiyle eğlenmek
için yapar gibi bir hali var...

Biz seninle sen Amerika’da konservatuvarı bitirip Türkiye’ye döndüğünde ilk oyunun “Küheylan”ı oynarken konuşmuştuk...

Evet, ilk röportajımı sen yaptın hayatta.

Haberin Devamı

Şimdi o güne bakınca nasıl değerlendiriyorsun geldiğin noktayı?

Valla hem mesleki hem hayata dair heyecan açısından hiç azalma olmadı. Ama çok tecrübelendim. Beni de zaten mutlu eden bu. Bakıyorum şimdi, Türkiye’ye dönüp ilk oyuna başlayışımdan bu yana
16 sene olmuş. Bir şey katmışım kendime, insaniyet adına, galiba ileride güzel bir ihtiyar olacağım.
Tek tabanca bir adam olsaydım bu kadar keyifli olmazdım. Ben 17 yaşından beri aile kurma hayali güden bir insanım. Sahnede çok eğleniyorum ve
bunu anlatmaya gidecek bir evim olması beni çok rahatlatıyor. Olmasa zayıf hissederdim kendimi.

Haberin Devamı

Karın da yazım grubuna girecekti, ne oldu?

Şimdi bir film daha yazma aşamasındayız, o olursa Özge de dahil olacak çünkü çok komik bir kafası var.

Çocuklarınız da komik gördüğüm kadarıyla...

Ya, biz eğlenen bir aileyiz. Sıhhatimiz yerindeyse, çocukların bir sıkıntısı yoksa, geri kalan başla son arasındaki eğlence bizim için. Kavga ederken bile eğlenelim istiyoruz. Çünkü o kavga bize bir yıl sonra bir hikaye yazdırabilir.

“Höt zöt” yapan bir baba olabiliyor musun hiç?

Mecburen oluyorum. Aslında çocukların bir kabahati yok. Ama biz eskiden “Çocuklar, biz bir şey konuşuyoruz, odanıza gidin” dedikleri zaman bir daha gelmezdik. Şimdi bir yere yemeğe gidiyorsun, yan masadaki çocuk avizede dolaşıyor, anne babası “Bizim çocuk modern” diye kendisini avutuyor. Biz çocuklarımızı öyle yetiştirmiyoruz. Onlarla paylaşabileceğimiz şeylerde zaten sınırsız onlarla beraberiz. Ama bir şey konuşuyorsak “Çocuklar” dediğimiz anda onlar anlıyor. Yeni neslin yularsız yetişmesi beni biraz üzüyor. Bizim gençliğimiz niye eridi o zaman? Şimdiki çocuklara “Hadi yavrum biz bir şey konuşuyoruz, içeri gidin” dendiği zaman “Niye?” diyorlar. İşte o “Niye?”yi sorabilecekleri özgürlük ile sormamaları gereken kibarlık arasındaki çizgiyi anlatarak büyütüyoruz onları. Bunu tasvip eden olur, olmaz, ama biz bakıyoruz çocuklarımıza, sahnede oyun da oynuyorlar, koltuğa oturup oyun da izliyorlar, bir yemekte arıza çıkarmayan tek ikili onlar. Demek ki yanlış bir şey yapmıyoruz.

Haberin Devamı

“RTÜK’ten hiç baskı görmedik”

“Komedi Dükkanı’nı açmam bir daha” diyordun. Ama şimdi televizyonda yayınlanmayacak şekilde yeniden başladın. Neden oldu bu?

Bir kere hakikaten özledim. Bir durmamız gerekiyordu, o ara hem reklam, hem oyun, hem film arka arkaya gelince seyircinin sizden bıkması söz konusu. Birincisi bu. Ayrıca, bu sene herkesin maalesef ucundan köşesinden yaşadığı “Ne olacak bu televizyon dünyasının durumu?”nu, naçizane bir tık önceden hissettim. Oynayan ne yapacağını bilmiyor, oynatan kararsız, seyreden muallakta, acayip bir şey oldu. O nedenle bu sene televizyonda olmamamız gerektiğine karar verdim. Şu anki televizyonun içinde olmak istemem. Seneye çok farklı olacak, o ayrı.

Bu öngörü nereden geliyor?

Yavaş yavaş öğreniyorum. İstiap haddi diye bir şey var, bu sistemin kaldırabileceği yorgunluk bir yere kadar. Buraya kadardı işte, o mu kalsın, bu mu gitsin, onun kaşı kalktı, öbürüne bilmem ne oldu, o hiç yayınlanmasın... Bu bir geçiş. Düzelecektir.

Biraz fazla baskı da olduğunu düşünmüyor musun RTÜK’ten mesela?

Valla bize hiç öyle bir şey olmadı. Bu işin sahnede ve televizyonda yapılabilecek en limitlisini yapan kanaldaydık. Bize “Onu öyle söylemeyin” demediler çünkü bizim yaptığımız programın sisteminde “dedeyle torun yan yana seyredebilsin” var. Onları rahatsız etmiyorsak RTÜK’ü hiç rahatsız etmiyorduk.

Röportajlarda “Benim komedi anlayışım” tanımını kullanıyorsun. Onu bir tanımlayabilir miyiz?

Estağfurullah, o öyle literatür bir laf değil, benim güldüğüm şey. Bu ‘Arkadaşım’ karakterinin acıklılığı... O acıklı adama ben çok gülüyorum. Çok iyi bir insan aslında ama olmuyor bir türlü. “Bu da mı gol değil?” arkadaşlardan biri o. Ben öyle şeylere gülüyorum. Gülünmeden yapılan komediye. İngiliz soğukluğunu çok seviyorum mesela.

Senin yaptığın iş halkı nereden yakalıyor sence?

Bu sahnede yaptığımız bizim, çok gerçek ve samimi, o yüzden bunu seviyoruz bence. Birisi acıklı olduğunu inkar etmiyor, öbürü de onun acıklılığını bile bile yükleniyor. Tipik Türk arkadaşlığı. Arkadaşının arabası varsa çok iyisindir onunla, bu kadar basit.

Siyasi komedi diye bir şey neredeyse kalmadı yeni kuşakta. Neye bağlıyorsun bunu?

Herhalde geçti artık. Çocukken biz de siyasi şakalar seyredip gülerdik ama o seyrettiğim yaşta
ne ben siyasetten haberdardım ne o şakanın nereye gittiğini anlardım. Şimdi galiba öyle bir ihtiyaç yok artık. İnsanlar artık yenilik istiyor her alanda. Herhalde komedide de bundan böyle bir yola gidildi.

Ya da apolitik olduk...

Belki de. Ben çok da apolitik olmakta bir zarar görmüyorum. Ömrüm boyu apolitiktim. Benim ağzımdan ne siyasi bir şaka ne bir haber duymamıştır kimse. Doğum tarihim politik bilgi yüklenmemi gerektirmeyen bir tarih. Ben doğduğumda her şey olup bitmişti, ben şimdi ne anlatayım, kimi savunayım? Bilip yaşamış olan birinin yanında benim söz söylemem adama ayıp. Ha, benim hiç mi politik fikrim yok? Tabii ki var. Ben de oy kullanıyorum. Ama ne bunları paylaşacak bir adamım ne de yaptığım meslekte bulunduğum yer açısından buna gerek görüyorum. Karşımdaki benim içimde gizli kalan siyasi görüşe dünyanın en ters yorumunu sunuyorsa bile en ufak yorum yapmam. Fikrimi paylaştığımda aynı kibar tutumu göreceğimden emin değilim çünkü. Dostluk kaybetmektense sohbet kaybetmeyi yeğlerim.

“Romantizm üzerine konuşamam çünkü bende o gen hiç yok”

“Genç yaşta evlendim, bir sürü şeyi kaçırdım” diye düşündüğün oluyor mu?

Asla. 30 yaşında evlendim, hiçbir şeyi de kaçırmadım, hiç de gözüm arkalarda kalmadı. Gözümün arkalarda kalmasına sebep olacak bir eşim yok zaten. Biz onunla o kadar gülüp eğleniyoruz ki, “Evde çok sıkıldım, arkadaşlarla buluşayım” diye bir şeye hiç ihtiyaç duymadım.

Çok romantik olamıyorsunuz galiba..

Yok, biz gülmeye odaklıyız, romantizm bize göre değil. Romantizmin uzun vadeli olduğuna inanamıyorum, kısa bir yatırım için yalan söylemek bana göre değil. Karım da bunu bilir, ben böyle bir adamım, o da beni böyle olduğum için sevdi, ben de onu öyle olduğu için sevdim. Şimdi bu yaşta romantizm falan... Daha önceleri böyle bir şey yaşadım mı, hatırlamıyorum bile. Hatırlamıyorsam da çok gerçek değildir diye inanıyorum. Genel olarak romantizm adına konuşamam çünkü bende olmayan bir şeyle ilgili fetva vermek istemem. Bende o gen yok.

“İçimde bir askeri disiplin var benim”

Titiz bir insanmışsın...

Evet ya, çok, yorucu şekilde. İçimde bir askeri disiplin var benim. Çocukluğumdan beri böyle. Oğlum da benim gibi.
Kapı çalıyor, okuldan gelmiş, “Çok acil tuvalete gitmem lazım” diyor. “Koş” diyoruz, önce ayakkabıları çıkarıp yan yana koyuyor. Genetik, geçmiş ona da. Ama askerde çok rahat ettim. Kalk saatinden bir saat erken kalkan yegane asker benimdir.

Oyuna üç saat önceden gelenlerden misin?

12’de gelirim öğlen. Oyun akşam 9’da.

Ne yapıyorsun dokuz saat?

Buradan para kazanıyorum ben, burada yaşamalıyım. Bir saat kala gelenlere zaten hayret ederim. Sabah “Allahım akşam gösteri var” diye kalkan bir insanım. İnsanın öğlen
12, akşamüstü 4 ve oyuna bir saat kalaki tempolarının aynı olmasına ben inanamam, olamaz öyle bir şey. Saat 4’teki haleti ruhiyenle 7’deki farklı olur, bir kıpırdanmaya başlarsın.
Hele bizde, ne yapacağımızı bilmiyoruz. Bazen burada 12’de gelip oturup konuşurken 2’ye doğru bir fikir de çıkabiliyor.

“Bir gün yine Küheylan gibi bir oyun yapacağım”

Bir ara çok ağlatacak bir şeyde oynamak istediğini söylemişsin...

Doğrudur, öyle şeyler de yapacağız elbette. Ama şu an biraz daha eğlenme zamanı.

Çok ağlatan işler yaptın ilk başladığında...

Yaptım ama işte bir jenerasyon onu bilmiyor. Beni sadece komedyen diye görenler var. Ben de inadına “Ben komedyen değilim ki” diyorum. Ben komedi de oynayan bir oyuncuyum. Komedyen çok başka ve çok saygı duyulması gereken bir janr. Beni komedyen diye belledilerse onur duyarım, ne kadar güzel. Ama dört sene sonra çok ters köşe bir iş yapmak isterim.

Özlüyor musun o oyunları?

Özlemez miyim? Ama birisi bana şöyle bir şey söylemişti: “Senin çok zor bir dönemin başlıyor” “Niye?” demiştim, “İlk oyunun “Küheylan”, geçmiş olsun” demişti. Şimdi öyle bir oyun bulmak lazım ki oynamış olmak için oynamayalım, bunun yüzünden bu kadar beklediğimizi ispat edelim.
n Bir bahtsızlığın daha var, bu ülkede bir “Küheylan” ve Mehmet Ali Erbil efsanesi vardır...
Yok, daha sonra benle okutuldu o Bilkent’te.

Evet ama o da ilk “Küheylan”la çıktığı

için “O da aynı yoldan mı gidecek?” diye bakmıştı insanlar sana da...
Hıncal (Uluç)Abi söyledi aynısını. Valla efendim, bir şey yapıyoruz ve insanlar çok mutlu. Bir sene yapmayalım dedik, neredeyse darılacaklardı. Bu güzel bir şeyse onu insanların elinden almak benim haddime değil. Kamu malı oluyor bir yerde. Biz de bunu eğlenerek yapıyoruz, bir süre daha yapacağız. Zamanı geldiğinde de, “Şimdi de bambaşka bir tiyatro eseri sergiliyoruz” diyeceğiz.

“Küheylan”ın videosu var mı?

Var ama perişan halde. Seyredemiyorum da, çok gencim, moralim bozuluyor. Saçım var
falan. Karım görsün çok isterdim, daha ona seyrettirmedim mesela.