Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

İstiklal Caddesi’ndeki Pandora Kitabevi kapandı. Biliyorduk, bekliyorduk ama kapılar gerçekten kapanana kadar bir şey olur diye umut ediyor insan. Dile kolay, 1991’den beri orada. Ne dönemler geçirdi, geçirdik beraber. Ortaokulu - liseyi Beyoğlu’nun göbeğinde okumuş biri olarak İstiklal Caddesi bana evim gibi gelirdi, sineması, kafesi, kitapçısı, kasetçisi de evin odaları. Pandora en ‘şık’larından biriydi, biraz çekinerek adım attığımız, fazla gürültü etmeden raflar arasında dolaştığımız, en bulunmaz sandığımız kitabı bulduğumuz. Yurt dışında birçok büyük şehirde ‘rehber’lerde yer alan, her gittiğinizde son bıraktığınız yerde bulduğunuz mücevher gibi kitapçılar vardır ya, onlar gibiydi Pandora da. Hoş oralarda rahat 70 seneyi, 100 seneyi deviriyorlar, yıllandıkça değerleniyorlar, bizimki 30 yaşını zor tamamladı. Kimsenin ‘neden?’ diye soracağını sanmıyorum ama şube sorumlusu Ozan Kocatürk’ün açıklamaları var; ‘yükselen maliyetler, fırlayan kiralar, İstiklal Caddesi’nin değişen popülasyonu’… Özetle İstavrit Kitabevi gibi, Robinson Crusoe gibi, Literatür gibi, Dünya gibi, burada sayamadığım daha pek çokları gibi, Pandora da dayanamadı. Nişantaşı ve Koç Üniversitesi’ndeki şubeleriyle devam edecekler, İstiklal Caddesi’nde hayat biraz daha kuraklaşmış olacak. Büyük Parmakkapı Sokak’a giren gençler asla hayal edemeyecekler ki orada şahane bir kitabevi, az ileride karşı karşıya Hayal Kahvesi ve Mojo gibi müthiş grupların sahne aldığı iki müzik kulübü, hemen köşeyi dönünce de Jazz Stop gibi bir üçüncüsü vardı.

Haberin Devamı

Görünüşe göre Beyoğlu Sineması da dayanamıyor daha fazla. Zaten salonlar kapalıydı, birkaç gün önce sinemanın sosyal medya hesabından sinemayı devretmek istediklerini duyurdular; ‘Gösterimlere ara verdiğimiz salonların sinema dışı bir işletmeye dönüştürülmemesi için bir süredir yaptığımız görüşmelerden maalesef henüz olumlu bir sonuç alamadık. Sinemanın 1989’dan bu yana üstlendiği misyona devam edebilmesi için yatırımcı / sinemacı vb. kişilerin devralmakla ilgilenmesi durumunda bizlere ulaşmasını rica ederiz’ diyerek. Beyoğlu Sineması’nın İstanbul kültür hayatındaki yerini bir kez daha anlatmaya çalışmayacağım. Zaten bilen biliyor, 2017’de benzeri bir süreçten geçmiş, sinemaseverlerin desteğiyle ayakta kalmıştı ama dayanma gücü bu kadarmış. Bir mucize olup da kıymet bilen bir talip çıkmazsa, 1989’dan 2022’ye.

Haberin Devamı

Genelde tam burada ‘Sen en son ne zaman Pandora’dan kitap aldın? En son ne zaman Beyoğlu Sineması’nda film izledin?’, efendim ‘İnci’de profiterol yedin?’ diye hesap soran bir ekip çıkıyor, son dönemde sosyal medya marifetiyle edindiğimiz en rahatlatıcı adetlerden, karşıdakini azarlamak. Böylece her konuyu ‘zaten olması gereken doğal bir süreç’, bundan söz eden diğerini de hiçbir şey anlamayan bir aymaz gibi göstermek mümkün. Olan halbuki hepimizin yaşadığı şehrin hafızasına, kültürüne oluyor sonuçta, birbirimizi azarlasak ne faydası var?

Ne büyük bir lüks olsa gerek, çocukluğunun, gençliğinin geçtiği yerlere gidip ‘Şu parkta oynardık, şu sinemada film izler, bu dükkândan kitap, kaset, plak alırdık, şurada müzik dinlerdik’ diyebilmek. Gene o koltuklarda film izleyip o raflardan kitap seçebilmek. Bize sürekli ‘O da kapandı, bu da gitti’ demek düşüyor.