Ayşe Gökçe Susam

Ayşe Gökçe Susam

milliyetege@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

DEFNE JOY FOSTER, ekranların deli dolu, muzip, enerjik, tatlı kızı... Bitmek tükenmek bilmeyecekmiş gibi akan enerjisiyle bizlere kendini tanıttı. Sonra bir gece, ölümün yaşamla ve gençlikle ne kadar yakın durabileceğini acı bir gülümsemeyle hatırlatır gibi ansızın aramızdan göçüp gitti.
Onun vefatının ardından, “Su testisi su yolunda kırılır” demiş fularlı, robdöşambırlı, ürkünç kahkahalı, kendinden 40 yaş küçük aşkları, pardon “sweetheart”- larıyla yaşadıkları dillere destan köşe yazarı... Diğer “muhafazakar yazarlar korosu”nun da başına geçmiş, bir ağızdan genç kadının içkili olmasından, geç saatte bekar bir erkeğin evinde bulunmasından dem vurmuşlar.
Konuyla ilgili bianet’te yer alan iki yazı ve bir haber sanırım söylenmesi gereken en önemli şeyleri oldukça güzel özetliyor.
Ayşe Tan yazısında, bu gencecik ölümün ardından medyada kopartılan ahlakçı, ikiyüzlü yaygarayı, “Medyanın namus cinayeti” olarak nitelemiş. Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden sevgili hocam Doç. Dr. Hülya Uğur Tanrıöver de, “Hıncal Uluç namus cinayetlerini kışkırtıyor!” sözleriyle durumun vahametini dile getirmiş.

Defne’nin ölüsünün başına gelenler
Cahillikle zalimlik...
Yazılıp çizilenler neden mi “namus cinayeti”? Çünkü erkek şiddetiyle her gün, ama her gün üç kadının öldürüldüğü ve bu cinayetlerin çoğunun açıklamasının, “Başka erkeğe baktı”, “Kısa etek giydi”, “Eve geç geldi” vs. vs. olabildiği bir ülkede, genç evli bir kadın, bekar bir erkeğin evinde hayata gözlerini kapadı diye “Su testisi su yolunda kırılır” derseniz, namus cinayeti denilen melaneti onaylamaktan başka bir şey yapmış olmazsınız!
Cahillikle, zalimliğin birbirine karıştığı bir çizgide durmaktır bu.
Bu iki yargılayan tutum, iki infaz biçimi, kadınlara bu iki kurşun sıkma şekli de (biri kalemle bir ölüye, diğeri silahla bir diriye...) aynı şeyi söylemektedir.
İkisi de kadının tercihlerine, bedenine, yaşamına tahakküm uygulama peşindedir. Bunu beceremediği noktada ise önce karalar, sonra asar! Namus, ahlak adına, kendinde kalem kırma cüretini bulur. Kadın ünlüymüş, gencecik yeni ölmüşmüş, arkada büyüyüp bu saçmalıkları okuyacak minicik bir çocuk bırakmışmış... Gördüğünüz gibi bunlar da, pek farketmez onların nazarında.
Yine aynı kalemler, ölen kadının yakınlarını ve hatırasını bu kadar kolay hiçe sayarken, kadının evinde öldüğü erkekten “kerata” diye tatlı tatlı takılarak söz edebilecek kadar riyakar ve pişkindir.*
Kadının alnına çalınan kara, erkeğin elinin kiridir bu zihniyette ne de olsa...
Ölümünün üzerine işlenen “medyanın namus cinayeti”nin ardından, Defne’ye iki kere Allah rahmet eylesin, yakınlarına Allah iki kat sabır versin demek geliyor içimden.
* * *
“Parayla imanın kimde olduğu belli olmaz” diye bir söz vardır ya... Sanırım bir onu hiç unutmamak gerek böyle hikayelerde. Bir de “İnsan en fazla kendinde olmayandan söz eder” sözünü... Sezen Aksu yıllar evvel yine aynı kişi için söylemişti... “Sen zalim birisin” dediği 25 yıllık arkadaşına Sezen, arkadaşlıklarını neden bitirdiğini şu sözlerle anlatıyordu:
“Sen en büyük harfler, en iri kelimeler ve büyük kahkahalarla gereğinden fazla sevgiden, iyilikten, dostluktan, sadakatten bahsederken çıkardığın gürültünün bana, hiç durmadan babamın, ‘insan en fazla kendinde olmayandan söz eder’ cümlesini hatırlatmasına engel olamadığım için...”
Atasözleri mühim ve bilge şifrelerdir. Minik Serçe’nin kalbi de öyle!... Tribünlere oynayan ahlakçılara değil, onlara itibar edin derim ben.
Hoşçakal Defne...

Haberin Devamı

*Başar Başaran, Defne Joy’un Ardından: Nebbaşlar, Ahlakçılar ve Mutsuzluk Üzerine, bianet.org

Haberin Devamı

Biutiful kaçmaz!
BİRÇOK iyi filmle aynı sona o da baştan yazgılı ne yazık ki... Bildiğim kadarıyla Alejandro Gonzales İnaritu’nun (Paramparça Aşklar ve Köpekler, 21 Gram, Babil gibi iz bırakan filmlerin usta yönetmeni) son filmi Biutiful, İzmir’de yalnızca tek bir sinemada gösterime girdi. Öyle uzun uzun da gösterimde kalacağını sanmam. Ama siz bu bildik sinematek yazgısına bir çelme takıp, gidip bir an evvel beyazperdede izleyin bu filmi.
Biutiful, tüm gerçekliğiyle yüreğinize dokunacak... Işıklar yanıp da büyü bozulduğunda, yürekte bir sürü sıcacık duygu, akılda ise sağlam bir sorgulama kalacak.