* Çoluğu çocuğu olumsuz etkisinden sakınamadığımız, onca saçma sapan komedi denemesinin ardından, asıl komedinin belden aşağı ve hödüklükle değil, adab ve zekayla yapıldığını hatırlattığı için,
* * *
* Türk sinema tarihindeki komik ama duygusal, insan odaklı, sıcacık filmler geleneğine sahip çıktığı için, (Buradan bu filmlerin sembol ismi Münir Özkul’a şifa dileyerek ve selam göndererek...)
* Şahane Trakya şivesi ve oynak, dokunaklı klarnet sesi eşliğinde birbirinden keyifli müziklerle yürüyen bir film izleyip ekstradan keyiflenmek için, (Bu fasulye yedi buçuk lira” diyeyim ben size, daha ne diyeyim?!)
* * *
* Ve tabii bir de Kuzey Ege’nin zeytin dalı gibi mütevazı, doğal güzelliğini beyaz perdeye taşıdığı için...
* * *
Yetmez mi?!
Verilmek istenen ders: En üst perdeden bir kere daha hepimize öğretildi! Neymiş?... Protesto eden, ses yükselten, eleştiren, iktidara muhalif gençlere biber gazı, cop; uslu ve Jaguarlı gençlere Cumhurbaşkanı sofrasında fiyakalı yemek var imiş... “İleri demokrasi” literatüründe!
Pornografiye medyada evet, üniversitede hayır!
BU haftanın tartışmalarına bir de Bilgi Üniversitesi’nde bir profesör ve iki öğretim görevlisinin görevlerine son verilmesiyle noktalanan, porno film hikayesi damgasını vurdu.
Benim anlamadığım, her yanı sarmış erkek egemen, maço kültürde kimseleri rahatsız etmeyen pornografinin, akademide birden bire tahammül edilmez bir şey olarak bu kadar sert eleştirilmesi.
Gerçek hayatta olan her şey ama her şey akademinin bitabii konusu, inceleme ve araştırma alanı değil midir? Yoksa idealize meselelerle uğraşan, steril bir akademi tahayyülü mü var kafalarımızda?
Sadece yaygın olarak dolaşımda olduğu bilinen porno filmlerde değil, gazetelerin arka kapaklarında, dizilerde, magazinde, örneğin hosteslerin neredeyse uçuş ekibi görevlileri değil de başka bir işle meşgul olduklarını ima eden reklâmlarda, yani hayatımızın tam göbeğinde bolca kullanılıyor pornografi.
Kadın bedeni, ürünler satsın, ticari çark dönsün diye, yıllar yılı bir cinsel obje olarak metalaştırılıyor.
Kimseden çıt çıktığı yok. Şimdi nedir bu feveran?
Üniversitede filmi çeken öğrenci Deniz Özgün, “Öyle bir şey yapayım ki, senelerdir kafamıza sokulan akademik özgürlüğün sınırlarını göreyim istedim. Burada, kimseye zarar vermiyorsan her şey akademik koruma içindedir” demiş.
Görevden alınan hocası, Prof. Dr. İhsan Derman ise gazeteci Cüneyt Özdemir’e ait dipnot.tv’ye yaptığı açıklamada kendi duruşunu şöyle açıklamış:
“Ben ahlak polisi değilim ki. Ben ona konuyu belirlediğinde telkinlerde bulundum. Zor bir konu olduğunu, zorlanabileceğini belirttim. Fakat yaparım dedikten sonra ise her öğrencime davrandığım gibi davrandım. Sonuçta biz projelerin videoların içeriğine karışmıyoruz. Bu videoları teknik olarak değerlendiriyoruz. Verdiğim not da teknik yeterlilik ile ilgili. Porno projesi olması benim değerlendirmemi değiştirmedi.”
Akademik özgürlüğün sınırları nerede başlar, nerede biter? Muhafazakâr hassasiyetler ne kadar tutarlı, ne kadar riyakâr?
Bunların hiçbirini tartışmak öyle kolay lokma değil. Her konuda olduğu gibi bu konularda da kalem oynatmak akıl, cesaret ve içtenlik istiyor.
Biz ise uzun, derinlikli tartışmalara pek meyil etmeden, hep kestirmeden yargılamak, “Üniversitede porno skandalı” diye üç sütuna iddialı manşetler atıp geçivermek hevesindeyiz.
GÖRÜŞLERİNİZİ GÖNDERİN, ‘BLOG’DA SİZ DE DÜŞÜNCE VE YORUMLARINIZLA YER ALIN