Ayşe Gökçe Susam

Ayşe Gökçe Susam

milliyetege@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

BU aralar, otoriter demokrasi tarihimizden bildik bir tavırla, yeniden sık sık karşılaşır olduk. Hükümete, Başbakan’a yönelik bir eleştiri, bir protesto mu var? Statta, üniversitede, sokakta...
Protestoyu her kim yaptıysa, tez elden “illegal gruplarla bağlantılı” ya da “marjinal” olarak yaftalanıveriyor. Ondan sonra, bu protestonun içeriği neymiş, bu insanlar ne söylemek istemiş, hepsi boş artık! Şahane bir savunma mekanizması! Özeleştiriye hiç gerek bırakmayan, bir çırpıda tartışmanın üstünü örtüveren bir iktidar kalkanı... Marjinalize et, hedef göster ve sustur...
En son örnek, Galatasaray’ın yeni stadı Türk Telekom Arena’da, Başbakan Erdoğan’ın ıslıkla protesto edilmesinin ardından yaşandı. 52 bin kişilik stadı kuşatan ıslıklı protestonun, “Tekyumruk” adlı bir Galatasaray taraftar grubunun “kışkırtması” olduğu söylendi. “Kötü çocuklar”ın suçuydu yani tüm olup biten. Herhalde Adnan Polat başkanlığındaki Galatasaray yönetimi de böyle düşündü ki, protesto görüntülerini emniyete vermekte bir beis görmedi.
Peki ne olacak şimdi? Demokratik bir ülkede taraftarlar, Başbakan’a tepkilerini ıslık çalarak gösterdiler diye ceza mı alacaklar? Mesela en iyi ıslık çalanlar, daha fazla mı ceza alır böyle bir yargılamada? Islık çalamadığıma hiç bu kadar üzülmemiştim!
“Tekyumruk” adlı grubun marjinalize edilmesini eleştirerek, destek veren FenerbahCHE adlı taraftar grubunun açıklaması sanırım durumu gayet iyi özetliyor. Grup, “Demokratik bir hak olan protesto, iktidar eliyle yasadışı bir eylem haline getirilmekte” diyor.

Kimine ikram, kimine biber gazı
Cumhurbaşkanı’nın ardından, geçtiğimiz hafta da YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan, Öğrenci Konseyi başkanlarını makamında ağırladı. (120 üniversite temsilcisine 120 dakika! Anlatın anlatabildiğiniz kadar derdinizi.)
Öğrenci temsilcilerinin öğrencileri gerçekten ne kadar temsil ettiği tartışması süre dursun, bu görüşme sırasında da görüşmeye katılmayı talep eden diğer öğrenciler, YÖK kapısında biber gazı ve tazyikli su ile karşılandı. Gazetelerde Özcan’ın içeri alınmayan öğrencileri “marjinal” olarak nitelediğini, bunun üzerine 15 öğrenci temsilcisinin tepki gösterdiğini okuduk. Artık YÖK’te bir makam odası bulunan Ulusal Öğrenci Konseyi Başkanı Sinan Kartal ise YÖK’ü eleştiren öğrencilerin “illegal örgüt üyesi” olduğunu söylemiş. (Akıllı, çabuk öğrenen bir genç besbelli!)
* * *
Yine geçtiğimiz hafta Mersin’deki bir lisede, okul müdürü tarafından kız ve erkek öğrencilerin birbirlerinden en az 45 cm uzak durmaları yönünde uyarıldıkları haberiyle ilgili açıklama yapan Nimet Çubukçu da, sorulara aynı jargonla yanıt vermişti. “Özellikle ortaöğretim kurumlarımızda provokatif eylemleri, terörize grupların, öğrenciler üzerinden provoke ettiği konusunda bilgimiz var” diyen Çubukçu, “Devlis” adlı bir grubu hedef göstermişti.
* * *
“Terör”, “illegal grup”, “marjinal”, “provokasyon” vs. denince, bu ülkede akan sular duruyor. Bu sıfatlarla iktidar tarafından itham edilenlerin kendini aklamayı bırakın, kendilerini anlatması bile çok zorlaşıyor o saatten sonra. Sıradan vatandaşların kafasında kolayca bir “Acaba?” yaratabiliyor bu yaftalamalar ve konuyu tartışmak, protestocuların ne dediğine kulak vermek yine başka, uzak bir bahara kalıyor...
Ama siyasi tarihimizden çok iyi bildiğimiz bir şey varsa, o da bu üslûbun siyasiler tarafından sıkça kullanılmasının hayra alamet olmadığı, yolun sonunun demokrasiye çıkmadığıdır!

Haberin Devamı

Koca bir KEŞKE...
Keşke bu talihsiz tarihin acı kayıplarından gazeteci Uğur Mumcu, bugün hâlâ aramızda olsaydı ve şu yazıda acemice söylemeye çalıştıklarımı ve daha nicelerini, ustalıkla, deneyimle, bilginin, araştırmacı gazeteciliğin ve kaleminin gücüyle bizlere anlatsaydı.

Haberin Devamı

GÖRÜŞLERİNİZİ GÖNDERİN, ‘BLOG’DA YAYINLAYALIM