Ayşe Gökçe Susam

Ayşe Gökçe Susam

milliyetege@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İspanya’da yerel seçimler öncesi antidemokratik seçim sistemini, işsizliği, hep kodamanlardan yana ekonomi politikalarını eleştiren eylemleri anlatıp, bu köşede, “Sandığa değil, İspanya’ya gidesim var!” diye başlık atmıştım.
Çünkü tıpkı İspanya’da meydanları dolduran insanlar gibi, ben de mevcut seçim sisteminin gerçekten demokratik bir sistem olduğuna inanmıyorum. Bunu değiştirmek için, önemli tartışmalara, başta yüzde 10’luk seçim barajı olmak üzere önemli reformlara ihtiyacımız var.
Ancak gelin görün ki, 12 Haziran seçimi ertesi, Türkiye’yi, yaşamlarımızı büyük oranda sandıktan çıkan sonuçlar belirleyecek. Sağlık reformu, demokratikleşme ya da otoriterleşme politikaları, Kürt sorununun çözümü için atılacak adımlar, işsizlikle mücadele, memurun emeklinin, küçük esnafın, öğrencinin hakları, ekonomik güvenceleri... Tüm bu konularda söz söyleme yetkisini, sandıktan çıkacak oyun meşruiyetiyle yeni iktidara vereceğiz.

Hadin gari Egeliler!
Koyvermemek, oy vermek lazım. Hatta bununla da yetinmeyerek, oylarımızın akıbetini, sandıktaki demokrasiyi kontrol etmek lazım.
Bunun en somut yolu da, müşahitlik sistemi: Yani seçim günü sandık başında gözlemci olmak. Sandık sonuçları kontrol etmek..
Fazla fazla basılan oy pusulaları, her seçimde yol kenarında, çöplerde bulunan oy çuvalları, adres değişiklikleri, hayalet komşular, mükerrer oylar... Tüm şaibelere inat, kendi adımıza, bu seçimin hakkaniyetine yapabileceğimiz en büyük katkı, muhtemelen tatlı, güneşli bir ilk yaz günü olacak 12 Haziran Pazar’ını sandık başında geçirmek olacak. Hadin gari Egeliler! Oyumuza, demokrasiye sahip çıkmak için, pazar günü herkes sandık başına!
Dış basının en itibarlı seslerinden The Economist dergisi, 12 Haziran seçimleri öncesi bir değerlendirme yazısı yayınladı. Türkiye medyası yazının içeriğinden çok, yazıda doğrudan CHP’ye oy verilmesi tavsiyesini gündeme taşıdı. AKP’liler de öyle... Başbakan, The Economist’i Ergenekon’un değil ama CHP’ye destek veren uluslararası bir projenin parçası olmakla suçladı.
Oysa aynı dergide, iktidara gelmeden önce ve geldikten sonra AKP’yi destekleyen pek çok yazı da kaleme alınmıştı.

The Economist ne diyor?
Devlet Bakanı Ali Babacan’ın “Her satırı saçmalıklarla dolu” dediği bu son yazının ilk iki paragrafında, AKP’nin tek başına iktidara geldiği 2002 yılından beri kaydettiği başarılar sıralanıyor! Türkiye’de ekonominin daha istikrarlı bir hal aldığı, AB adaylığı çerçevesinde pek çok düzenlemenin yapıldığı ve askerin siyasetteki rolünü azaltmayı hedefleyen pek çok adım atıldığı anlatılıyor. Radikal yazarı Cüneyt Özdemir, “Makale, lafı dolandırmadan, ‘oyunuzu gidin, CHP’ye verin’ diyor” diye yazmış. Ama aksine, makale lafı hayli dolandırarak, detaylı gözlem ve analizlere yer vererek şu sonuca ulaşıyor:
Eğer önümüzdeki seçimlerde AKP büyük bir çoğunlukla iktidar olur, Meclis’te üçte ikilik çoğunluğu elde ederse, tek başına ve tek sesli olarak Anayasa’yı değiştirecek ve Erdoğan’ın arzu ettiği başkanlık sistemini hayata geçirecek. Şu anda her alandaki muhalif seslere karşı uygulanan baskı politikası yoğunlaşacak.
Ayrıca yazı, Kürt sorunu konusunda yaptığı açılımlara rağmen, seçim sürecinde iktidar partisinin milliyetçi bir söyleme kaydığına ve Türkiye’de otoriter yönetimiyle tanınan Çin’den bile daha fazla gazetecinin hapiste olduğuna da dikkat çekiyor.
Bu nedenle The Economist’e göre, askeri vesayet, Kürt sorunu, yoksulluk, işsizlik, kadın politikaları gibi pek çok konuda yeni bir yaklaşım benimseyen ana muhalefet partisi CHP’ye verilecek her oy, otokrasiye, tek parti/tek kişi iktidarına karşı verilmiş olacak. Daha demokratik bir Türkiye için bir garanti olacak.
The Economist dergisindeki yazıyı, yaygara koparmadan önce bir okusak, diyorum. Önemli bir durum değerlendirmesi ve demokrasi dersi olarak.
*Koyverme, oy ver! 12 Haziran seçimleri öncesi, bir grup üniversite öğrencisinin internet üzerinden başlattığı hareketin adı.