Ayşe Tatari

Ayşe Tatari

aysetatari@gmail.com

Tüm Yazıları

Zamanın akışı su gibi... Gençlik yıllarımda vakit geçirmek için ne yapsam diye düşündüğüm çok zamanlar olmuştur.

Çocukluğumda hayatın beni beklediğini düşünür, istediğimi yapacak kadar bol zamanım olduğundan emin olur, ölümün çok uzaklarda olduğunu hatta da bizim taraflara hiç uğramayacağını bilip kendimi güven içinde hissederdim.

İlkokul yıllarımda babam beni okula bırakırken her sabah şöyle derdi: “Kızım mutlaka okumalısın, iyi bir eğitim almalısın, zira hayatta her şeyi kaybedersen ki buna anne ve baban da dâhil, kendin ayakta durabilesin.”

Haberin Devamı

Babamdan ayrılıp da okul bahçesinde zilin çalmasını beklerken gözlerimden iki damla yaş süzülürdü, bir gün anne ve babamı kaybetme korkusu ile...

Çocuk aklımla çalışkan bir öğrenci olup bir meslek sahibi olmakla bir ölçüde hayatın üstesinden gelebileceğime inanırdım.

---

Zaman geçti, iyisiyle kötüsüyle... Ölümle tanışıldı. Önce anneannem yıldızlı bir gecede aramızdan ayrıldı.

İlkokuldaydım, bütün gece yıldızlara baktığımı hatırlıyorum. Bana ölüm nedense gökyüzüne yükselmek, başka bir gezegene gitmek gibi gelmişti. Sevdiklerimizden ayrılmak, gerçek ayrılık ile karşı karşıya gelmekti ölüm.

Elbette başka kayıplar oldu zaman içinde. Yakınlarımız, çok sevdiğimiz arkadaşlarımız, sadece fotoğraflarda kaldılar.

Böyle hassas zamanlarda kitaplara başvurmak en iyisi...

Elimde bir kitap “Üçüncü göz” Tibet’li doktor-lama ve gizemci Lobsang Rampa.

Kitap yazarın akıllara durgunluk veren manastırda başlayan eğitim öyküsünü ve alın kemiğinin bir burgu ile delinerek açılan üçüncü göz ile üçüncü gözün nasıl kullanıldığını anlatmaktadır.

Bu üçüncü göz ile insanların bedenlerinden yayılan ışınların nasıl görüldüğünü, düşünce ve kişiliklerinin bu ışınlarla nasıl ortaya çıkarıldığını da açıklamaktadır.

Tibet’in bilinmeyen, gizli yaşamının, gelenek ve inançlarının, bu arada dini lider Dalay Lama’nın da anlatıldığı kitabı asıl önemli kılan; insanın gizemi, var oluşun ve hayatın amacı üzerine verdiği çarpıcı bilgiler... İnsanın asıl Öz’üne asıl Gerçek’e ilişkin bilgiler...

Haberin Devamı

---

Bir şema Tibet inanışlarını simgeleyen: Doğduğumuz anda yeryüzüne geliyoruz. Hayatımız boyunca Ermişlik Basamakları yoluyla yukarıya doğru tırmanıyor ya da tırmanmaya çalışıyoruz. Nihayet bir yerde soluğumuz zayıflıyor, ruha dönüşüyoruz. Daha sonra, değişik bir boyutta geçirilen bir aradan sonra başka şey öğrenmek üzere yeniden doğuyoruz.

Bizim hayat çarkı dediğimiz şey, doğum-hayat-ölüm-ruh-doğum-hayat-ölüm-ruh olarak devam eden sonsuz bir devinimi simgeler.

Biz yeryüzünde bir şeyler öğrendiğimize ve yalnızca yeryüzünde ıstırap çektiğimize inanıyoruz. Bizim için Öteki Dünya, bedenimizin dışına çıktığımız zaman bizim gibi bedenlerinden sıyrılmış gerçek varlıklarla karşılaşabileceğimiz bir yerdir.

Bizim bu değişik boyutların, erişilebilecek en yüksek noktasına verdiğimiz isim, ”Altın Işık Ülkesi”dir. Öldükten sonra ya da uyurken, astral varlığımızda bulunduğumuz sürece, sevdiğimiz insanlarla birlikte olabileceğimizden eminiz, çünkü onlarla (titreşim olarak) uyum içindeyiz.

Hoşlanmadığımız kimselerle karşılaşmayız, çünkü bu bir uyumsuzluk durumudur. O alemde uyumsuzluğa yer yoktur.

Haberin Devamı

---

Beden, ölümsüz bir ruhu barındıran bir maddeden, bir kabuktan başka bir şey değildir ve ölü bir beden de, giyilmekten yıpranmış eski bir elbiseden daha değersizdir.

Beden hastalıklı ve kusurlu hale gelmiş ise ruh için öylesine rahatsız bir durumdur ki hiçbir ders öğrenilemez. Bu yüzden bedeni terk etme zamanı gelmiştir.

Ölüm anında, fiziksel ve ruhsal bedenleri birleştiren kordon, yani Hıristiyanlar’ın İncil’indeki “gümüş kordon” incelir, incelir ve kopar ve ruh uzaklaşır gider. Ölüm hali budur, fakat bu aynı zamanda yeni bir hayata doğmak demektir; çünkü “gümüş kordon” anne karnından koptuğumuz kordon anlamındadır.

Ölüm anında kişinin başında bulunan Yaşama Gücü Işıması ortadan kaybolur. Bu ışıma olağanüstü güce sahip insanlar tarafından görülebilir, hale şeklindedir.

Bu yazıyı yakınlarda babasını kaybeden oğlumun isteği üzerine yazdım. ”Ölüm”ü yaz anne demişti. Konuyu neresinden yakalayacağımı bilemedim.

Değerli bir dostumuz bu kitaptaki inançları savunarak çocuklarımı teselliye geldiği zamanlardan az sonra hayata veda etti.

Ölüm; bir süre için dünyevi arzulara ara vermemizi sağlıyor.

Bu dünyadan göçenlerin anısına...

Bu yazı, 2015 yılında bir vefatın ardından yazıldı... Bu günlerde vefat eden genç bir yakınımız anısına tekrar yayımlamak istedim.