Banu Çarmıklı

Banu Çarmıklı

banu.carmikli@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Geçen hafta başladığım Pandemi Sonrası Küratörlük dosyasına devam ediyorum. Çelenk Bafra ve Esra Aliçavuşoğlu’na şu soruları sordum: “Pandemi nedeniyle küresel düzeyde hemen her sektörde yaşanacak değişimler arasında elbette sanat da yer alıyor.

Müzeler, sanat kurumları ve müzayedeler şimdiden online sergileri izleyicinin deneyimine sunmaya başladılar. Bunların arasında tematik, küratoryal seçkiler de oluyor. Sizce uzaktan etkileşimin hakimiyetini kuracağı yakın gelecekte küratörlüğün bu yeni deneyim alanıyla ilişkisi nasıl ilerleyecek?”

Haberin Devamı

Çelenk Bafra: Sanata inancımızı tazelememiz gerek

Sosyoekonomik ve politik paradigma değişirken genel itibariyle evren, uzam ve mekân kavramlarıyla ilgili farkındalığımızın ve zaman algımızın dönüştüğü günlerden geçiyoruz ve sanat ve küratöryel pratikler için de bunlar çok belirleyici. Sanat alanında alıştığımız pek çok şeyi yeniden düşünüp tanımlamamız gerekecek. Bize ‘normal’ olarak kabul ettirilen pandemik kriz öncesi düzene geri dönmeyi beklemiyorum, açıkçası bunu istediğimden emin değilim. Ele almamız gereken yeni sorunsallar, ortaya koymamız gereken yeni soruları doğurmaya başladı bile. Sanatçılar ve düşünürlerin bu dönemi çok verimli geçirdiğine ve hepimizden önce bunları duyumsayıp yorumlayacağına eminim. Sanat alanının kendisine dönersek, çoktandır tartışmalı olan müzecilik anlayışı, gösteri(ş) odaklı küresel fuar ve bienal ölçeği, etkinlik ve nümayiş hızı ve beyaz küpte sanat yapıtı sergileme kültürünün değişmesine zaten ihtiyacımız vardı. Belki de sanatı üretme, sunma ve deneyimleme biçimlerimizi çeşitlendirip demokratikleştirecek bir değişimin tam zamanı. Bu bağlamda, dijital ve çevrimiçi mecraların taze ve kolaylaştırıcı cazibesini yadsımasam da asıl belirleyici olanın mecra değil, bağlam ve içerik olduğunu unutmuyorum. Aksi kolaya kaçmak gibi geliyor ve hız/tüketim odaklı düzenimizi tekrarlamanın ötesinde bir şey ifade etmiyor bana. Geçmişte uzun uzun gezemeyeceğimiz, üzerine doğru dürüst düşünüp yazamayacağımız kadar çok sergi ve sık etkinlik üretilmesinin ne faydası oldu bize ve sanatçılara? Yeni bir şey söyleyip önermiyorsak bugün muadillerinin ve hatta illüstrasyon niteliğindeki içeriklerin sosyal medyada ya da çevrimiçi sunulmasının anlamı ne? Özetle, bence belirleyici olan bugüne ve geleceğe cevap verecek içerik ya da seçkiler yaratabilmek, daha da önemlisi bunu yaparken bağlam, mecra ve içeriğin birbiriyle örtüşmesi. Örneğin, içinden geçmekte olduğumuz süreç özelinde en az çevrimiçi ve dijital kadar kamusal alanı da önemseyip üzerine düşünüyorum. Ama hangi kamusal alan ve kimin kamusal alanı? Pandemi sırasında (ve sonrasında) kamusal alan nedir, ortak alan nedir, özel alan nedir, ev kimindir, işyeri neresidir, sanat veya sosyalleşme mekânı nasıl olmalıdır? Bunun gibi muğlaklaşmış onlarca tanım üzerine küratöryel pratiklerin söyleyeceği olmalı. Keza, doğa nedir? Onu bu kadar manipüle etmiş, şimdi de (sınıfsal imkânlarımız ölçüsünde) kendimizi izole ederken insan olarak bu gezegenin ve ekosistemin neresindeyiz? Sanat hissettirebildiği, düşündürebildiği ve tavır alabildiği sürece değerli benim için. Küratöryel pratiklerin sadece mekânsal ve fiziken değil, varoluşsal bir mesele olarak da gezegenle ve birbirimizle güncel ve âdil etkileşim biçimlerine odaklanmasının tam zamanı diye düşünüyorum.

Haberin Devamı

Dolayısıyla önceliklerimizden biri paydaş ve destekçilerimizle bağlarımızı daha da sıkılaştırmak ve hep beraber sanatın dönüştürücü gücüne ve sanata desteğin gerekliliğine dair inancımızı tazelemek. Günümüze ve belirsiz görünen geleceğe dair tasarruf ve kriz yönetimi planları yaparken sanat ekosistemini güncel bir perspektifle yeniden değerlendirip ortaya çıkan ihtiyaçlara cevap verebilmek adına Türkiye ve yurt dışındaki tartışmaları gözlemleyip alanın aktörleriyle fikir alışverişinde bulunuyoruz. Kötümser değil ama gerçekçi olmak gerekirse mevcudu sürdürmenin zorluğu ortada, bu nedenle halihazırdaki destek modellerimizi önceliklerimize göre revize ederken farklı kaynak yaratma stratejileri de araştırıyoruz. Telaşa düşmeden ihtiyaç ve aciliyetleri etraflıca değerlendirerek kararlar alacağız. Şimdilik destek vermeye söz verdiğimiz halde ertelenen ya da iptal olan yurt dışı projelerdeki sanatçı ve kurumları mağdur etmemek adına desteğimize devam edebileceğimizi düşünüyorum. Diğer yandan, çevrimiçi ve dijital mecralardan da yararlanarak kurumsal iletişim ve yönetişim anlayışımızı daha erişilebilir ve rahat hale getirmenin arayışı içindeyiz. En önemlisi ise oldukça kırılgan ve yoksun dönemlerden geçeceği aşikâr bağımsız sanat üreticilerin yanında olduğumuza dair güven vermek ve bize ulaşabileceklerini hissettirmek. Bağımsız küratörlükle veya vakıf/derneklerde çalışarak kirasını ödemek durumunda biri olarak ‘prekarite’ kavramı üzerine yeni düşündüğüm bir şey değil ama önümüzdeki dönemde bu meseleye nasıl yaklaştığımız hepimiz için belirleyici olacak.

Haberin Devamı

Pandemi sonrası küratörlük

Esra Aliçavuşoğlu: Oyunun geleneksel kalıpları değişecek

Hemen her alanda tanımların, alışkanlıkların, deneyim biçim ve süreçlerinin değiştiği/değişeceği iddia edilen bir dönemden geçiyoruz. Daha önce çok sayıda salgın yaşamış insanlığın dijital zamanlardaki karantina ya da izolasyon deneyimi fazla olmadığı için yakın geleceği kestirmek çok zor, o nedenle “değişim” kelimesini belli bir rezerv dahilinde kullanmak gerek diye düşünüyorum. Zira bu değişim olumlu olabileceği gibi uzun vadede belirsizlik de içeriyor hiç kuşkusuz. Sanat tarihine nasıl dönemin toplumsal ve kültürel yapısından azade bakamıyorsak, bu günleri de yine geniş bir çerçeveden algılamak zorundayız. Bu bağlamda kültür, sanatın aktörleri ve kurumları da ‘kendini’ devam ettirebilmek ve yaşamak için çeşitli manevralar, davranış biçimleri geliştiriyor. Dolayısıyla, bu biçimlerin henüz yapım aşamasında olduğunu düşünüyorum; bilinçli ve sistemli bir hale gelebilmesi için zamana ihtiyaç var.

Kovid-19 salgınının ardından online sergiler gerçekleştiren galeri ve müzelerin bu yönelimleri şu an için, tamamen gereksinimden, yani var olan sergilerin online olarak sunumundan ibaret. Bunu özellikle vurgulamak gerek, çünkü, online bir sergi kurmak, temalaştırıp kavramsallaştırmak farklı bir üretim pratiği gerektiriyor. Bir süredir bu yeni pratik üzerine çalışan, içerik oluşturan küratör ve kurum var. Bu yeni deneyim alanı, bu süreçle hızlanıp, çeşitlenecek diye umuyorum. Dolayısıyla, önümüzdeki günlerde müzeler, kurumlar ve küratörler yeni sergi içerikleriyle karşımıza çıkacaklar ya da duvarlarının videolarını izletmekten öteye geçemeyecekler. Eski modeller üzerinden, risk almadan, “ne yaparsak izleniyor zaten, tekeliz biz” anlayışıyla ilerleyen kurumlar için bu süreç kolay olamayacak. Çünkü sanat her zaman olduğu gibi bugün de dönüşüyor, güncelleniyor ya da geleceğe tercüme ediliyor; hem biçimsel hem de içeriksel olarak yeni ve farklı dillerle kendini ifade etme yolları arıyor. Bunu görerek, bu ifade araçlarına ön veren her kurumun zamanın şartlarına ayak uyduracağını düşünüyorum. Bu süreçte durumdan en karlı çıkacak olan ise izleyici olacak. İzleyicinin görebilme, izleyebilme şansını yakalaması açısından daha demokratik bir sürecin gerçekleşeceği açık. Ayrıca özellikle müzeler koleksiyonlarındaki yapıtları tematik sergilere nasıl ödünç verecek, depolarını ve koleksiyonlarını nasıl şeffaflaştıracak, bunları önümüzdeki günlerde izleyip, göreceğiz. Özetle hemen her alanda olduğu gibi “her şeyin yerli yerinde kalması” ihtimali ile “hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı”ndan oluşan geniş bir projeksiyon yelpazesinde, ben oyumu geleneksel kalıpların değişeceği olasılığından ve küratörlük kurumunun da bu durumdan elbette nasibini alacağından yana kullanıyorum.

Pandemi sonrası küratörlük

YARIN DEVAM EDECEK