Banu Şen

Banu Şen

banu.sen@dogangazetecilik.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

PAZAR akşamı... Kıbrıs Şehitleri Caddesi...
Her zamanki gibi kalabalık, renkli ve cıvıl cıvıl cadde. Çoğunluk genç. Kimi telaşla belli ki bir yere yetişmek için koşuşturuyor, kimi yanındaki grupla tatlı sohbette, kimi ağır ağır vitrinlere baka baka ilerliyor.
Biz kızımla bir kafedeyiz. Uzun zamandır oturmamışım Kıbrıs Şehitleri Caddesi’nde. Sokağın hareketliliğini özlemişim. Zaten öyle bir dalmışız ki gelip geçenleri seyretmeye, sanki birbirimizi tanımıyor gibi susup kalmışız. Bir süre sonra hiç konuşmadığımızı fark ediyorum.
İlginç tipler de geçiyor...Onların geçmesinin ardından sessizce birbirimize bakıyoruz. Kimi mavi saçlı, kimi eşofmanlı, kimi çok süslü, kimi kafasına ışıklı taçlardan takmış, kimi solgun, kimi pasaklı... Bir yanda sokak sanatçıları müzikleriyle fonda...
Sokağın bu renkli hali hoşuma gidiyor.
Ve kuşkusuz ki; İzmir’in en renkli sokağı da burası. Her sokak masmavi denize, capcanlı Kordon’a , ışıl ışıl körfeze açılıyor. Denize açılan her sokak da kendine özgü zaten.
Bu kendine özgü sokaklar, İzmir’in kimliği, İzmir’in gerçeği.
İşte ben tam bunları düşünürken, o sırada, paten kayan erkek çocukları vızır vızır geçiyor aralardan. 10-11 yaşlarında var-yoklar. Belli ki o civarlarda oturuyorlar. Arada bir geçtiklerinde gözüm takılıyor onlara. Sanki biraz da haylazlar.
Az sonra, ben tam başımı başka yöne çevirmişken birden, çocuklardan birinin sesiyle irkiliyorum. İrkilmekle kalmayıp, ne olduğumu şaşırıyorum.
Patenin üzerinde bir yandan kayarken çocuklardan biri, yanındaki arkadaşına ve belli ki uzaktan gelen kişiye duyurmak için sesini, bağırarak konuşuyor:
“Oh anam babam. Vay anam babam. Gelene bak! Bacaklara bak!”
Gayrı ihtiyari, başımı çevirip, laf attığı yöne bakıyorum. Sarışın, 25 yaşlarında bir genç kız yürüyor. Yani ondan en az 10 yaş büyük! Kızın suratı asılıyor. Belli ki o ana kadar rahatça yürüdüğü giysisi ve şortu o an onu geriyor. Hafiften bakışlarını öne eğip, kalabalığın arasında hızla ilerlemeye çalışıyor. Çocukların o bağırtısı üzerine dikkatler onun üzerine toplanıyor çünkü.
“Gördün mü lan?” diye konuşarak arkadaşıyla, paten üstünde kayboluyor ortadan.
O kaybolmuşken sokakta, büyüdüğünü düşünüyorum o çocuğun, evlendiğini... O çocuğun ileride büyüyüp koca adam olduğunda karısına, kızına nasıl davranacağını da kolayca hayal edebiliyorum. Küçücük, 10-11 yaşındaki çocukların bile; bu ülkede kendinden büyük kadınlara, kızlara laf atma eğiliminde olabileceğini yakından bildiği için, kuşkusuz her şeyi yasaklayarak başlayacak işe.
“Onu giyme”
“Oraya gitme”
“Şuraya bakma”
diye uzayıp gidecek yasaklar listesi.
Ama beni en çok düşündüren, bu çocukların da artık bu ülkenin, bu kentin gerçeği olmaya başladığı fikri.
10 yaşında çocuklar bile laf atmaya başladıysa artık, karımıza-kızımıza onu-bunu yasaklamak yerine, kendimize, erkekliğimize bakmamız gerekmez mi?
Erkeklere not: Sakın, “O kadar da mini giymeyin, bakmasınlar” gibi saçma bir mantığa bağlamayın.
Ona cevabım daha ağır olur...