Banu Şen

Banu Şen

banu.sen@dogangazetecilik.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

BULUT bulut İzmir’in üstü... Bulut bulut üstümüz... Sanki gözleri dolmuş, dokunsalar ağlayacak gibi İzmir.
Dokunuyorsun, ağlıyor. Dokunduğun an indiriyor sicim gibi.
Öyle bir yağmur ki, dinmek bilmiyor.
Göz gözü görmüyor. Görse de fark etmiyor. İnsanın canı eğlenceli şeyler yapmak istemiyor.
Şöyle miskin miskin uzanıp bir kanepede; üzerine ince bir battaniye çekip, gömülmek istiyor insan yastıklara.
Camdan süzülen damlalara bakıp, gözünün buğusuyla camın buğusu birbirine karışsın istiyor.
Ne tuhaf şey şu sonbahar! İlkbahara, yaza, kışa benzemiyor. Adı gibi bir hüzün çöküyor insanın üstüne. Bazen ruhunu karartıyor insanın. Çıkıp kendini kırlara veresin gelmiyor. Yağmurda ne uzun uzun yürünüyor, ne oturup kıyısına denizin iç geçirilebiliyor...
İnsanın içinden neşeli filmler izlemek gelmiyor. Uzandığın kanepede; hep hüzünlü, duygu yüklü filmlere denk geliyorsun zaten. Ya da yüzünde hafif gülümseme bırakan romantik filmlere...
Radyoda çalan şarkılar hep iç burkuyor, insana ayrılıkları hatırlatıyor.
Kahveni koyup masanın üzerine, etrafta karmaşa almış başını gidiyorsa, tıpkı yazın yaptığın gibi “Amaannn, boşveeer” diyemiyorsun mevsim sonbaharsa. Adı üstünde hazan bu mevsimin adı ya! Dudak büzüyorsun hep, gözlerin dolu geziyorsun hep.
Dışarıda güneş var da sen mi açmıyorsun? Dışarıda çiçekler açıyor da sen mi kapanıyorsun?
Dışarısı yağmur, sel, kara bulut...
Dolayısıyla hal böyle olunca; ruhun daralıyor. Sonbaharda yapabilecek en keyifli şeyi yapıyorsun. Evde sinema kanallarına ya da akşamları sinema salonlarına teslim ediyorsun kendini. Şansın varsa güzel filmlere denk geliyorsun. Ben de bu ruh haline uyum sağlayanlardanım.
Bir gecede üç film seyrettiğim oluyor bu aralar. Televizyon kanallarında güzel filmler var.
Sinemalar da hareketlendi. Benim gibi bir ruh haline sahipseniz eğer; derim ki bırakın kendinizi beyaz perdenin kollarına. “Kako si”yi, “Ye, Dua Et, Sev”i, “R.E.D”i, “Mahpeyker”i izleyin. Yenileri de sırada, gelmekte zaten.
Ancak bu ruh halinin de sakıncaları yok değil. Üç hafta sonunu sinema salonlarında geride bıraktım ama hep aynı şeyi yapıyorum. Örneğin beni en sinir eden; iki yanımı da saran sevgililer! Sanki film izlemeye gelmemişler. Kafamı onlara takıp, homurdanıp filme konsantre olamıyorum. Koltukların üzerinde sekiz şeklini alıp asabımı bozuyorlar.
Bir de oburlar var kii! Patlamış mısırı yüzlerinde patlatası geliyor insanın. Mısır çiğneme sesinden filmin en heyecanlı sahnesinde olup biteni duyamıyorum. İçeceklerini de löpürdete löpürdete dibine kadar içince... Hah tamamdır işte.
Haksız mıyım?
Yoksa elektrik yüklü bulutlar çok mu üzerimde? Sizce?