Banu Şen

Banu Şen

banu.sen@dogangazetecilik.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bu kara kışta yolumuz önce Belçika’nın hatta Avrupa’nın başkenti Brüksel’e ardından da her adımda tarih fışkıran İtalya’da, Roma’da...
Sebebi ziyaretimize gelince... Avrupa Birliği (AB) Bilgi Merkezleri Ağı’nın genç Türk gazetecilere düzenlediği basın gezisi, ziyaretimizin ana teması. Gezi kapsamında her an değerlendirilerek, değerli görüşmeler yapılmasının yanında kısa da bir turistik tur olacak. Ancak önce geziyi düzenleyen AB Bilgi Merkezleri ile ilgili kısa bir bilgi...
AB Bilgi Merkezleri 18 ilde (Adana, Ankara, İstanbul, Eskişehir, Mersin, Trabzon, Samsun, Bursa, Denizli, Van, Edirne, İzmir, Antalya, Diyarbakır, Gaziantep, Kayseri, Konya, Şanlıurfa) faaliyet gösteriyor.
İzmir ve Edirne dışındaki illerde AB Bilgi Merkezlerinin faaliyetleri ticaret ve/veya sanayi odaları ile işbirliği halinde yürütülüyor. Bilgi Merkezleri, toplumu AB hakkında bilgilendirmeyi, AB -Türkiye ilişkileri hakkındaki önyargıların önüne geçmeyi, halka yönelik doğru ve düzenli bilgi akışını sağlamayı hedefliyor. Bu amaçla, kamu kurumlarıyla, okullarla, sivil toplum kuruluşlarıyla, KOBİ’lerle, üniversitelerle, belediyelerle ve diğer kurum ve kuruluşlarla ortak etkinlikler gerçekleştiriyor.
Merkezler, Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu’nun mali desteği ile bu etkinlikleri gerçekleştirirken, Avrupa Takımı olarak bilinen AB uzmanı konuşmacılardan, eğitim programları ve seminerlerden, okullara yönelik okul turları, kukla gösterileri ve kültürel etkinliklerden yararlanıyor.
Havalı bir Avrupa şehri
Bu açıklamadan anlayacağınız gibi, genç gazeteciler olarak AB müzakerelerinde geldiğimiz noktalar, önyargılarımız ve doğru bilgi edinmek için yola çıkıyoruz.
Gezinin ilk ayağı Belçika’nın başkenti Brüksel. 13 Aralık’ta AB Bilgi Merkezi bulunan 18 ilden 14 gazeteci ve grup liderleriyle İstanbul Atatürk Hava Limanı Dış Hatlar Terminali’nde buluşuyoruz. Ancak Türkiye’deki kötü hava şartları nedeniyle Denizli ve Diyarbakır’dan katılacak gazeteci arkadaşlar Brüksel uçağına yetişemiyor. Onlar bir sonraki sefere kalıyor.
Akşamüzeri vardığımız Brüksel’de otele yerleşir yerleşmez soluğu kentin ünlü restoranı Chez Leon Restoran’da alıyoruz. Brüksel’in Avrupa tarihi, kültürü ve politikasının karışımı olduğunu caddelerden, insanlardan anlamak zor değil. Brüksel 19. yüzyılda Victor Hugo, Charles Baudelaire ve Arthur Rimbaud gibi birçok Fransız entellektüelin Paris’in sıkıcılığından, tutuculuğundan kaçtığı şehir... Karl Marx ve Friedrich Engels Komünist Manifesto’yu Brüksel’de yazmış. Ayrıca günümüzde de NATO’nun yanı sıra AB kurumlarının merkezi olarak da pek havalı ve Avrupalı bir şehir olarak duruyor...
Resmi dil olarak Fransızca, Almanca ve Flemekçe yani üç dil konuşulan Belçika’da, Brüksel’in resmi dili ise iki... Fransızca ve Flemekçe... 27 AB ülkesinden gelenlerle sınırlı değil Brüksel nüfusu. Büyük sayıda Türk, Kongo ve Faslı yaşıyor. Nüfusun yüzde 25 buçuğu Müslüman. Özellikle döner, kebap salonu, marketler ve restoranlarda bolca Türk’e rastlamak mümkün. Türk mahallesinin büyük bölümünü ise artık hemen hemen herkesin bildiği gibi; Afyon Emirdağlılar oluşturuyor.
Kaldığımız yere, yani Brüksel’e adım atar atmaz soluğu aldığımız Chez Leon Restoran’a dönersek. Restoran’da AB nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği’nden Engin Arıkan ve Kıbrıs ve CFSP’ten sorumlu müsteşar Mesut Koç’la konuşacağız. İlk günümüz olduğu için kısa bilgilendirmelerle yemek tamamlanıyor. Arıkan ve Koç, Türkiye’nin geldiği nokta ve buradaki görevleriyle ilgili diplomatik bilgiler veriyor.
Ancak bilgilendirmeler kadar Brüksel mutfağı Türk gazetecilerin ilgisini çekiyor. Belçika mutfağı dikkat çekici. Midye patates kızartması (moules frites) ve çikolatasıyla Waffle tatlıları pek meşhur. Biz de Chez Leon’da önümüzdeki koca kovadaki midyelerler bir yandan boğuşup bir yandan da Arıkan ve Koç’la sohbet ediyoruz.

İşeyen Çocuk efsanesi!
Az sonraki Brüksel gezisi oldukça renkli! Merkez meydan ve kentin hayata karşı kayıtsız tavrının simgesi olmuş Manneken Pis (işeyen çocuk) heykeli gezerken en uzun zaman geçirdiğimiz yer oluyor. İşeyen çocuk heykelinin efsanesine gelince.... Efsaneye göre bu heykel, işgalci orduların patlayıcıları üzerine işeyerek kent duvarlarını yıkılmaktan kurtaran bir çocuğa atfen yapılmış. Bu arada müzeler de Brüksel’in gezilmesi gereken yerlerinin başında geliyor.
Brüksel gezimizin en keyifli anlarından biri de akşam Türk gazetecilerle buluştuğumuz Les Chapeliers (Grand Place)’deki yemek. Brüksel’i bir de orada yaşayan gazetecilerin gözüyle dinliyoruz.


Avrupa Parlamentosu’nda fotoğrafa doyamadık
İkinci gün sabah 09.00’da ilk durağımız Avrupa Komisyonu. Avrupa Komisyonu Genişleme ve Komşuluk Politikası’ndan sorumlu Angela Filote bir sunum gerçekleştiriyor. Filote Romanyalı ve az da olsa Türkçe biliyor. Türkiye’yi iyi tanıyor. Türkiye AB müzakerelerinde gelinen noktada geçmişi geride bırak ve geleceğe bakmak gerektiğini vurguluyor.
Bir sonraki toplantı ise tam karşıdaki binada yani Avrupa Birliği Konsey’inde... Burada Dış Politika uzmanı İspanyol Gallach ve Genişleme politikaları üzerine konuşacak olan İsveçli Andres Kjellgren ile görüşüyoruz. Gallach ve Kjellgren off the record yani kayıt altına alınmamak üzere görüş bildiriyor. Bu yüzden de bu iki konuşmacının sunumu sadece biz dinleyici gazetecilere genel kültür bilgisi olarak kalıyor.
Öğleden sonra Avrupa Parlamentosu’nu geziyoruz. Basın servisinden Jack Blackwell bize eşlik ediyor. Parlamento salonunu ve basın merkezini oldukça etkileyici buluyor. Fotoğraf çekmeye doyamıyoruz.

Burası AB’nin ve Emirdağlıların kenti: Brüksel