Banu Şen

Banu Şen

banu.sen@dogangazetecilik.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Gazeteci= Beleşçi mi
ARİFE Günü... Gazeteden çıktım, röportaj için sözleştiğim yere yetişmek telaşındayım.
Alsancak’ta park yeri bulmak zaten zor... Dolanıp dururken, İzelman görevlisinin başında beklediği bir boş park yeri buluyorum. İçimden, “Bayram şansı bu olmalı” diye keyifleniyorum. Görevli yardımcı oluyor, arabayı park ediyorum. İniyorum ve fiş kesmek isteyen görevliyle başlıyoruz konuşmaya:
- Fiş kesmeyin benim basın kartım var.
- Zaten zar-zor bir tane yer boşaldı onu da sen aldın yani...
- Nasıl yani? Bir şikayetiniz mi var?
- Basın basın basın...
- Efendim?
- Bu basına özgürlüğü anlamıyorum. Basına özgürlük, basına özgürlük!
- Ne alakası var?
- Basına özgürlük nereye kadar?
Sonra konuşmayı uzatmak istemiyorum, oradan uzaklaşıyorum. Zaten park görevlisi de gözden kayboluyor söylene söylene...
Düşünüyorum... Aslında üstlerinin aldığı o kararı uygulayan görevlide değil kabahat. Hasılat cebine inmediğine göre, neden park yerine para ödemememiz onu rahatsız etsin ki?
Sorun park yeri değil. Gazetecilerle ilgili genele yayılmış yargı, gıcık olma duygusu!
* * *
Biz başkalarının derdini anlatmaya çalışırken; kendi derdimizi, kendimizi anlatmayı unuttuk hep. Aradaki üç-beş çürük yumurta gibi zannedildik.
Her haberde cebini doldurma fırsatı kollayan, aslında işi gazetecilik olmayıp zevk için köşe yazan,“Nerede beleş oraya yerleş” şeklinde yaşayan, bedava bir akşam yemeğine tav olan, bir hediye gönderenin haberini göklere çıkaran, köşelerini maaş aldıkları kuruluşlara satan, sürekli eşini-dostunu kollayan üç beş çürük yumurtayla karıştırıldık.
“Gazetecilik bu değil” diye insanlara anlatamadık. Kendimizi haber yetiştirme telaşına, gazetenin baskı saatini kaçırmamaya kaptırıp, kendi gerçeğimizi günışığına çıkaramadık.
Hal böyle olunca; gazeteci = beleşçi mantığının yayılmasını durduramadık.
Bu ülkede; doğrulara, etiğe, ahlaka, onura, namusa sahip daha binlerce gazeteci olduğunu ve onların tükenmediğini gösteremedik.
Oysa o İzelman görevlisi; yüksek bir ihtimalle ondan az maaş aldığımızdan, ondan daha az sosyal haklarımızı kullanabildiğimizden, her krizde işsiz kaldığımızdan, bayramda hergün çalıştığımızdan, resmi-dini tatil diye birşey bilmediğimizden, yılbaşının ertesi günü soluğu gazetede aldığımızdan, çoğumuzun çocuğunun doğumuna, sevdiğinin cenazesine bile bazen yetişemediğinden ve bunun gibi yüzlerce fedakarlıktan habersizdi.
Ve muhtemelen;
Hasan Tahsin’i,
Abdi İpekçi’yi,
Uğur Mumcu’yu,
Ahmet Taner Kışlalı’yı,
Çetin Emeç’i ve onların yetiştirdiği binlerce basın emekçisini unutmuştu.
Öyle ise bilenler bilmeyenlere anlatmalı, unutmayanlar unutanlara aktarmalı... Mümkünse çürük yumurtalar dışlanmalı! Sapla saman birbirinden ayrılmalı!
Önce gazeteciler onurlu gazetecilere sahip çıkıp dillendirmeli ki; artık bu leke silinmeli!