Belma Akçura

Belma Akçura

bakcura@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Türk-İş’in kongre salonu tıklım tıklım… 1991’de Türk siyasi tarihinin en sürrealist seçim kampanyasında verdiği vaatlerle iktidar olan Süleyman Demirel kürsüde. İşçiler, Demirel’e seçim öncesi verdiği ama yerine getirmediği sözleri hatırlatarak sataşıyorlar. Demirel, bir sessizlik anını bekliyor ve işçilere dönerek şöyle diyor: “Yapmadım. Bu benim kabahatimdir. Fakat sizin hiç mi kabahatiniz yoktur? Bunların yapılacak işler olmadığını, yerine getirilemeyecek sözler olduğunu, seçimden önce neden söylemediniz?” Demirel, konuşmasının ardından salondan yükselen kahkaha ve alkışlarla kürsüden iniyor! 

Haberin Devamı

***

Türkiye şimdi yeni bir seçime hazırlanırken, partilerin seçim kampanyaları yine çeşitli vaatlerle dolu. Buna karşın o kadar uzun süre birbirimizle kutuplaşarak, farklılaşarak, restleşerek yaşadık ki, bugün hayli gergin siyasetçiler ve mizah duygusunu tamamen kaybetmiş, kafası karışık, asık suratlı bir seçmenle karşı karşıyayız. Medya ve siyaset bilimcilerin de durumu farklı değil! Onlar da seçim anketleri, seçmenin oy verme alışkanlıkları üzerinden seçimi değerlendirirken, kendilerini siyasetin bir tarafı ya da hedefi haline getiriyor. Belli ki ülke olarak siyaset yapmayı seviyoruz. Fakat adayların çokluğuna bakarsak, insanlarda iyi bir yönetimi arzu etmekten çok, yönetmek düşüncesi daha ağır basıyor. 

"Yeni bir seçime hazırlanırken adaylara, medyaya ve seçmene, seçim kampanyalarıyla seçmeni manipüle eden siyasilerin güç mücadelesini konu alan dünya sinemasına bir göz atmalarını öneririm."

***

Dolayısıyla öncelikle seçimlere katılacak adaylara, medyaya ve seçmene, siyasi seçim kampanyalarıyla seçmeni manipüle eden siyasilerin güç mücadelesini konu alan dünya sinemasına bir göz atmalarını öneririm. Çünkü bazen hepimizi içine çeken olayların bütününü görebilmek için birkaç adım dışarıda durmak gerekir. Belki bu filmler kafa karışıklığımıza da bir çözüm üretebilir. Çünkü her film, dünya siyasetinin içinden süzülen siyasi gerçeklerden ibaret. 

Her siyasi seçim bir “film”den ibarettir

***

Mesela 1972 yapımı “The Candidate” filmi. Bir senato seçimine aday olan idealist bir hukukçunun, kampanya boyunca seçmenleri kendine çekmek için klişeler, yalanlar ve politik meseleleri gerçekliğinden koparan stratejilerin içerisinde nasıl bir değişime uğradığına tanık oluruz. Film, medyanın kampanyalar üzerindeki etkisi ve siyasi kampanyaların seçmenleri manipüle etmesi üzerine kurulu. Ama kazanma hırsıyla siyasete atılan adayın da bu çarkın içinde nasıl bozulabileceğini görmemizi sağlıyor. 

Haberin Devamı

***

1948 yapımı “State of the Union”, Amerikan siyasi tarihi ve seçim kampanyalarına ilişkin en önemli filmlerden biri olarak kabul edilir. Film, seçimlerin nasıl manipülatif olabileceğini, siyasi seçim kampanyalarının popülizm ve yalanlarla nasıl yönlendirildiğini gösterirken, aynı zamanda insanların dürüstlük, ilkelere ve inançlarına bağlı olmasının önemine vurgu yapar. 

***

1997 yapımı “Wag the Dog” filmi. Bir Amerikan başkanının kendi başkanlık seçim kampanyası sırasında bir skandalı örtbas etmek için sahte bir savaş uydurarak, gerçeğin nasıl çarpıtılabileceğini gösterir. Film, medyanın kitleler üzerinde ne kadar güçlü bir araç olduğunu, siyasilerin seçmeni yalanlarla nasıl manipüle ettiğini, gerçeklerin nasıl çarpıtıldığını anlamamızı sağlar. 

Haberin Devamı

***

2011 yapımı “The Ides of March” filmi. Bir seçim kampanyasında başkan adayının yalanlarını örtbas etmek için yaptığı kirli işlere tanık olan siyasi bir danışmanı konu edinir. Zirveye giden yolda dürüstlüğün bir tarafa bırakıldığı, kazanmak için nelerin yapılabileceği anlatılır. İdeallerin yanı sıra iktidar hırsının da önemli bir etken olduğuna, sadakat ve güvenin siyasette ne kadar kırılgan olduğuna dikkat çekilir. Güç ve başarı için etik değerlerin çiğnenmesi fikrinin yıkıcılığıyla insanı yüzleştirir. Seçim kampanyasında başarıya ulaşmak için dürüstlüğü ve insanlık değerlerini çiğneyen bir karakter, bize aslında dürüstlüğün, etik değerlerin ve insanlığın onurunun korunmasının ne kadar önemli olduğunu gösterir. 

***

1998 yapımı “Bulworth” filmi ise bazı güç odaklarının, başka insanları manipüle etme güçlerini ortaya koyar. Bulworth karakteri, sorunları çözmek için çırpınan bir siyasetçidir. Ancak bu sorunların çözümü için atacağı adımlar, onu siyasi seçkinlerin hedef haline getirir. Film, siyasi sistemdeki çürümüşlük ve bu sistemi değiştirmek isteyenlerin engellenmesi üzerinedir. 

***

Bu filmler, siyasi seçim kampanyalarında manipülasyonun ne kadar yaygın olduğunu ve siyasetin gerçekleri çarpıtabileceğini gösteriyor. Seçmenin tercihlerinde neden bilinçli olması gerektiğini de… İzleyin! Her film eleştirel düşünmeye, siyasi sürecin daha adil ve şeffaf olması için gereken değişimleri tetiklemesine yardımcı olabilir.