Belma Akçura

Belma Akçura

bakcura@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

İçerisi oldukça kalabalıktı. Ve olabildiğince sessiz…

81 ilden gelen vali yardımcıları, kaymakamlar ve emniyet mensupları bir toplantı salonunda bir araya geldi. Bazılarının elinde kâğıt-kalem, kendilerine verilecek insan hakları eğitimi seminerinin başlamasını bekliyordu.

2002’de Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Eylem Planı çerçevesinde mülkî idare amirlerine yönelik başlatılan bu bir yıllık insan hakları eğitim programında konuşmacılardan biri de felsefeci Prof. Dr. İoanna Kuçuradi’ydi.

Kuçuradi, seminere bir soruyla başladı. Ve dedi ki: “Sizce insan onuru nedir?” Haysiyet, şeref, namus gibi kavramlar havada uçuştu… Mülki amirlerin hemen her biri “insan onuru” kavramını kendi varlığı, ailesi, işi, uğradığı mağduriyetler üzerinden açıklıyordu.

Haberin Devamı

Kuçuradi’nin en zor sorusu

Kuçuradi bir sessizlik anını bekledi: “İnsan onuru başkasının başına gelen bir olay karşısında, sizin nasıl bir tutum sergilediğinizle ilgilidir. Biz, insan onurunu uğradıklarımızla değil, yaptıklarımızla koruruz.”

O anda, o salonda bir gazeteci olarak bulunduğumu unuttum. Her sözünü kaydetmek, tek bir kelime dahi kaçırmak istemiyordum. Ve sonrasında insan hakları üzerine yazdığım her haberimde, her makalemde, kitaplarımda, mesleki duruşumda Kuçuradi’nin “Uğradıklarımızla değil, yaptıklarımızla” sözünü kendime ve okurlarıma daima hatırlattım. Zaman içerisinde mesleğimi icra ederken nasıl düşünmem gerektiği, kavramların, soru sormanın neden önemli olduğu konusunda da Kuçuradi’den öğrendiğim her şey bana rehber oldu.

***

20 yıl sonra, bugün bilginin, düşüncenin değersizleştirildiği, önemini yitirdiği o kadar kötü zamanlardan geçiyoruz ki, yılın bu ilk gününde, umut olsun diye Kuçuradi’yi anlatmak istedim. Çünkü Kuçuradi sadece bir felsefeci değil, aynı zamanda bir mimar... Yaşam felsefesi mimarı! İnsanın hayattaki duruşunun mimarı… Düşüncenin, kavrayışın mimarı… Ve en önemlisi de soruların!

Bizim sorunumuz da burada başlıyor. Ülkemizde öylesine derin kamplaşmalar var ki, soru sormayı unuttuk. Daha doğrusu soru sormanın önemini ve kıymetini bilmiyoruz ama hepimizin her şeye, herkese bir cevabı var… Haliyle felsefe bilmeyen, sorusu olmayan bir toplumda mesela “ifade özgürlüğü” gibi tartışmalar bir süre sonra “saçmalama özgürlüğü”ne dönüşebiliyor. Oysa soru sormak, insanın önce kendi düşüncelerinin oluşmasına katkı sunar. Düşündüğümüz şeyi doğru bir biçimde sorgulamamızı, yorumlamamızı, ifade etmemizi sağlar.

Haberin Devamı

Kuçuradi’nin sadece soruları bile bence anlattığı, yazdığı her şeyin bir özeti gibi… Daha doğrusu, sorduğu her soru, yaşamın yapboz parçaları gibi… O parçaları birleştirmek, yani resmin tamamını görmek için onun sorularının peşinden gitmeniz gerekiyor. Mesela Kuçuradi “Etik” adlı kitabında Albert Camus’nün “Veba”sından örnek verirken bile, bir karakterin “Dürüstlük nedir?” sorusundan yola çıkıyor…

***

Bugün Kuçuradi’nin adının önündeki sıfatların tamamını yazdığınızda ya da üyesi olduğu ulusal ve uluslararası kuruluşları ve aldığı ödülleri alt alta sıraladığınızda, neden “bütün zamanların hocası” olduğunu anlamak daha anlaşılır hale gelecektir.

Haberin Devamı

Kuçuradi hakkında çok şey yazmak isterdim ama Kuçuradi’nin danışmanlığında felsefe doktorasına devam eden ve Maltepe Üniversitesi İnsan Hakları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde görev yapan Elif Şahin Hamidi, bugünlerde Kuçuradi’nin kitabını yazarak zaten muazzam bir işin altına imza atmaya hazırlanıyor. Kuçuradi’nin “öğrencisi” olan, onu tanıyan, onun yaşam felsefesini, kültürel kimliğini, evrensel değerlerini kendisine rehber edinen insanlarla da konuşarak…

Prof. Dr. İoanna Kuçuradi 1970’li yıllardan bu yana yaşamın bizzat kendisini yorumlarken çok değerli bir şey söylemişti: “Ben yaptığım işlerden hiçbir şey beklemiyorum; kendilerinin gerçekleşmesinden başka…” Umarım gerçekleşir ve umarım düşünmekten, sorgulamaktan, anlamaktan ve gerçek iletişimden hayli kopuk bir toplum olarak Kuçuradi gibi bilim insanlarının bize sunulmuş en iyi, en kıymetli, en değerli armağan olduğunu kavrarız.

Ve bizim, hâlâ “insan” olma şansımız var. İşte bu yüzden bu ülkede yaşayan herkesin onun düşüncelerine, yaptığı işlere bir kez olsun dokunmasını istiyorum. Çünkü bugün insan hakları üzerine birçok meslek grubuna felsefi temellere dayalı eğitim seminerleri vererek insanı insanla tanıştıran Kuçuradi’nin kendisi zaten başlı başına bir felsefe…

Önümüzde hepimizi zorlayacak bir yıl var. O nedenle bu yılın ilk sorusu Kuçuradi’nin ifadesiyle olsun:

Demokrasiyi gerçekten istiyor muyuz?