İbn-i Sina’ya atfedilen bir hikâye vardır. Rivayete göre, kiloları ve yaşları aynı olan, aynı cinsteki iki kuzu aynı şartlardaki iki ayrı kafese konulur. Bu iki kafesin yanında bir kafes daha vardır ve orada da bir kurt vardır ancak bu kurdu sadece kuzulardan biri görebilmektedir. Aradan bir süre geçtikten sonra kurdu gören kuzunun her daim huzursuz olduğu, yemeden içmeden kesildiği gözlemlenir. Kurdu görmeyen kuzunun ise keyfi yerindedir. Ve işin sonunda kurdu gören kuzu, hastalanarak ölür. Diğer kuzu yaşamaya devam eder.
Bu hikâyeden kendi adımıza çıkaracağımız çok ders olduğunu düşünüyorum. İlk olarak, kurdu gören kuzunun yaşadığı hiçbir fiziki tehlike yoktur. Ancak kurdu görüyor olması daimi olarak ona tehlikede hissettirir ve en temel ihtiyaçlarını bile gidermesine engel olacak kadar endişeli ve gergin hissettirir. Hikâyedeki kahraman bir kuzu da olsa, gerçek hayattaki birçok insanın benzer şekilde hissettiğini gözlüyorum: Birçok şey için kaygılanıyoruz ama kaygılandığımız şeylerin çok büyük bir kısmı hiç gerçekleşmiyor.
Özellikle hayatın zorlu zamanlarında küçük şeyler bile dayanılmaz kadar ağır gelebilir. Böyle zamanlarda sadece hissettiklerine odaklanırsan, bu, işin içinden çıkılmaz gibi hissettirebilir. Burada önemli olan bir ayrıntı var; diyelim ki zorlandığın bir konu var ve sen bunu çok ağır bir olay gibi yaşıyorsun. Hiç bitmeyecekmiş gibi geliyor. Bu zorlandığın konu çabucak geçse de, her şey yolunda girse de sen hissettiğin kadar yıpranıyorsun. Yani o kurt sana hiçbir şey yapmayacak olsa da kurtla sanki aynı kafesteymişsin gibi etkileniyorsun. Bu kadar yoğun hissettiğin zamanlarda yaşadığın şeye dışarıdan bakmanı öneririm.
İnsana kötü hissettiren, hayal kırıklığına uğratan şeylerden biri diğer insanlardır. Uzun zaman emek verdiğin, elinden gelen her fedakârlığı yaptığın insanlardan umduğun karşılığı bulamamak. Ya da sevdiğin kadar sevilmemek. Bunlar insanın canını acıtan şeylerdir. Ancak hayatın içerisinde kimse bize, biz iyi olursak herkes bize iyi olur ya da bizi sever diye söz vermedi. Ben her ne yaparsam yapayım, bazı insanlar beni sevecek, bazıları sevmeyecek. Beni sevmeyecek insanlar tarafından yaptığım iyilikler bile kötü niyetli olarak algılanabilir. Bu gerçeği kabul ettikten sonra insanların yaptıkları daha az yaralıyor.
İnsan zorlu zamanlarda sorunlara odaklanır ve duygusal bir yanılsama yaşar. Sanki bu problemi sadece kendisi yaşamaktadır ve bu problem hayatının her anında devam edecektir. Böyle anlarda kendi hayatını bir kameradan kaydediyor olsaydın, şunu derdim: Sadece kendine odaklanıyorsun. Kameranın açısını biraz genişlet. Genişletince, diğer insanları, onların dertlerini ve hatta geçmişte yaşanan dertleri fark edeceksin. Her ne yaşıyorsan yaşa, senin derdinin farklı bir versiyonunu şu anda ya da geçmişte birileri yaşadı ya da yaşıyor. Onlar da mücadele ediyorlar. Yalnız değilsin. Yalnız olmadığını bilmek iyi hissettirir.
Geçmişte çok kafana taktığın bir konuyu hatırlamanı istiyorum. Sanki hiç bitmeyecekmiş gibi olanlardan bir tanesini. Şu anda o konu hakkında ne düşünüyorsun? Muhtemelen hatırlayınca bir ihtimal için biraz burkulmuş olsa da şu anda o olayın seni eskisi kadar etkilemediğini fark etmişsindir. Peki, şu anda hiç geçmeyecekmiş gibi görünen o problemin üzerinden 1 ay, 1 yıl, 10 yıl geçtiği zaman ne hissedeceksin? Muhtemelen yine aynısı olacak, alışmış ya da çözmüş olacaksın. Hayat her zaman yolunu bulur.
Kendine iyi davran, görüşmek üzere...