Önceki akşam Maslak Oto Sanayi’de uzun bir masa etrafında toplandık.
Enis Karavil’in Sanayi 313’ü ile Komşuköy’ün davetiyle.
Oyunculuğun yanı sıra şarkıcılıkta da başarısını kanıtlayan Gonca Vuslateri, Sanayi’de atölyeleri olan çok sevdiğim heykeltraş çift Ebru Döşekçi-Seçkin Pirim, anlattıklarını hiçbir zaman dinlemeye doyamayacağım pazarlama gurusu Levent Erden, tasarımları kadar styling’iyle de dikkat çeken Elif Mısırlı, yaratıcı olduğu kadar çalışkan da olan Tuba Ünsal, Türkiye’de beklenmedik bir kesime bohem hayat tarzı ve tatil anlayışını sevdiren Bonjuk Bay’in yaratıcısı Mehmet Mahruki, Backyard’ın içindeki Fuzuli’nin yaratıcısı Onur Başeğmez’e sosyal hayatımızda etkili birçok isim vardı masada.
Bir yandan şef Müge Ergül’ün Komşuköy’den sabah gelen organik malzemelerle hazırladığı tarladan masaya yemekler yenildi, bir yandan hangi akıllı telefonla daha iyi fotoğraf çekiliyor tartışmaları yapıldı, bir yandan yeni projeler paylaşıldı.
Çıkışta da Tepebaşı’ndaki
Geçen hafta Apple Music ve Shazam’ın yöneticileriyle Soho House’da bir araya geldik.
Hem Türkiye’deki yerli müzik alanındaki gelişmeleri dinledik, hem plak şirketi olmadan kendi imkânlarıyla şarkılarını kaydeden ve hatta iPhone ile çekilen kliplerini takipçileriyle paylaşan Ezgi Yelen’in canlı performansını izledik.
Bu arada Apple Music’in 60 milyon kullanıcısı ve 50 milyondan fazla şarkı arşivi olduğunu öğrendik.
Shazam’ın Apple ailesinin bir parçası olduğunu da bu vesileyle bir kez daha hatırladık.
Biliyorsunuz, Shazam, kullanıcıların çevrelerinde çalan müziği dinleterek şarkıları tanımlamasını sağlıyor.
Kullanıcıların farklı aygıtlar ve platformlarda video veya ses içerikleri bulmalarına, bu içeriklerle etkileşim kurmalarına ve istedikleri içerikleri paylaşmalarına yardımcı oluyor.
Üstelik, Shazam tüm dünyada 1 milyardan fazla indiriliyor.
Her gün 20 milyondan fazla kez kullanılıyor.
2019 yazında lüks ve havalı mekânların yerine daha salaş, samimi ve bohem mekânlar öne çıktı. İşte bu yazın dikkat çekenleri…
Burning Man gibi festivallerin etkisinden midir, yoga ve meditasyonla iyileşmeye çalışan ruhların etkisinden midir, yoksa sadece ekonomik krizin etkisinden midir bilinmez ama bu yaz lüks, büyük, havalı mekânların yerini daha küçük, salaş, etnik bohem mekânlar aldı.
Çünkü artık herkes kendini rahat hissettiği ve kazık yemediğine inandığı mekânlarda sosyalleşmek ve eğlenmek istiyor. Kafa dengi insanlar böyle mekânlarda bir araya geliyor. Etnik bohem furyası birkaç yıl önce Bonjuk Bay’de başladı, Burning Man’in festival süresince yarattığı etkinin tüm yaza yayılmış versiyonu oldu Bonjuk Bay, kendi kitlesini yarattı.
Etnik bohem furyası daha sonra Çeşme plajlarını ele geçirdi. Geçen yaz Dalyan’da açılan Momo’dan sonra Ovacık’ın yeni mekânı Boheme’le devam etti, Boheme’in komşusu Before Sunset de daha sonra bu akıma kapıldı.
Son olarak da Zen
Wagamama, Hak-kasan, Park Chinois gibi birçok dünya çapında restoran markasının yaratıcısı Alan Yau iki yıl önce İstanbul’da katıldığı, TURYİD’in düzenlediği Gastroekonomi Zirvesi’ndeki konuşması “Yemek en güçlü duygu” diye başlamıştı.
Serotonin ve dopamin hormonlarını salgılamamıza yol açtığını eklemiş, 1992’de kendi yarattığı Wagamama markası öncülüğünde o yıllarda dünyada esamisi okunmayan ramen pazarının geçen yıl 24.4 milyar dolar büyüklüğüne ulaştığını özetlemişti.
Şimdi de Londra’da kurduğu Yamabahçe markasıyla pideyi dünyaya tanıtırken 134 milyar dolarlık global pizza pazarına pide ile yaklaşabileceğimizi anlatmıştı. Türkiye’yi İspanyol, Fransız, İtalyan, Japon ve Çin mutfağı gibi dünyanın en popüler 5 dünya mutfağının ligine çıkarmak için çözümler de açıklamıştı: “New York, Londra, Tokyo gibi şehirlerde 3 Michelinli restoranlarla mutfağınızı temsil edin; İstanbul ve Gaziantep’e Michelin yıldızını getirin, Gaziantep’i San
Dev bir şantiye alanına dönmüş durumda.
Bir yandan sokaklarda sevdiğimiz Arnavut kaldırımı olarak da bilinen taşlar sökülüyor, hemen akabinde asfaltlanıyor, daha sonra da yeniden taşların döşenmesi gündeme geliyor.
Bunun için de tabii geceleri yollar kapatılıyor.
Bkz. Mim Kemal Öke Caddesi.
Sadece kapanan yollar değil, mekânlarda da üzücü haberler art arda geliyor.
Önce Kuyumcu İrfan Sokak’taki tüm işletmeler bu yaz günlerinde açık hava alanlarından oldu.
Evet, belki geçişi engelliyordu o kafeler ama yıllardır oradaydılar.
Moda dergisi Vogue’un Eylül sayısı özeldir, hatta Amerikan Vogue’un yayın yönetmeni Anna Wintour’un hazırladığı bir Eylül sayısı belgesele bile konu olmuştur.
Şimdi ise İngiliz Vogue bir ilki gerçekleştirdi ve 2019 Eylül sayısının misafir editörü olarak Sussex Düşesi Meghan’ı seçti.
Daha Ağustos’a girmeden neden Eylül sayısını konuşuyoruz derseniz nedeni basit,
Meghan’ın 7 aylık bir çalışma sonucu Edward Enninful ile birlikte hazırladığı Eylül sayısı 2 Ağustos’ta satışa çıkıyor.
Sayının başlığını ‘Forces for change’ koymuşlar, değişimi sağlayan itici güç olarak seçtikleri tam 15 ismi kapağa taşımışlar.
Meghan, kapakta kendi yer almak yerine beğendiği, dünyada olumlu değişim yarattığına inandığı kadınları bir araya getirmek istemiş.
Adwoa Aboah, Sinead Burke, Gemma Chan, Laverne Cox, Jane Fonda, Salma Hayek, Jameela Jamil, Yara Shahidi, Greta Thunberg ve Christy Turlington gibi isimler dikkat çekiyor kapakta.
Merkür’ün düzelmesiyle sosyal hayat gündemimiz de düzeliyor. İşte bu yaz temmuz sonu itibarıyla en çok konuştuklarımız…
Bodrum ve Çeşme’nin pahalılığı: Evet, nasıl her yaz “Bodrum mu Çeşme mi daha popüler?” tartışmaları yapıyorsak, pahalılıktan da şikayet ediyoruz. Ama doğrusu hiçbir zaman Bodrum ve Çeşme’de ev sahipleri bu kadar evlerine kapanmamıştı. Şimdi Bodrum ve Çeşme’deki mekanlarda görülen kalabalık daha farklı bir kitle, hatta Bodrum’da daha çok yabancı turist dikkat çekiyor.
İç hat uçuşlarında yer bulunamaması: Eskiden hafta sonu uçaklarında yer bulunamazdı, cuma akşam gidiş pazar akşam ya da pazartesi sabah uçakları dolu olurdu. Şimdi ister hafta içi ister hafta sonu gidin fark etmiyor, sabahın köründeki uçaklar da gece yarısı uçakları da dolu. Üstelik online check-ininizi yapıp da uçuş kartınızı telefonunuza indirmediyseniz 45 dakika önce havalimanına gittiğinizde yerinizi kaybettiğinizi ve bir stand-by yolcuyu sevindirdiğinizi de
Özür dilemek, hatayı kabul edecek kadar büyüklük gösterebilmekten geçiyor.
Oysa biz alışığız, özrü kabahatinden büyük olanlara...
Seda Sayan da özrü kabahatinden büyük bir açıklama yapmış, TV programında Hale Soygazi’nin oğlu olduğunu iddia ettiği yayınlarla ve bu yayınları çürüten Adli Tıp DNA raporuna dair.
“Yetişkin bir beyefendi programıma başvurup annesini aradığını söyledi ve onu büyüten aile bireylerinden bazılarının annesi olduğunu iddia ettiği hanımefendinin ismini duyduğunu iddia etti. Yaptığım programın sonuna kadar arkasındayım. Özür dileyecek hiçbir şey yapmadım. Kaldı ki geçmişte yaptığım programda ekibimin bilmeyerek yaptığı hata için bile özür dilemişimdir. Ayrıca geçmişte DNA testi yapılıp negatif karar çıktıktan yıllar sonra evet benim çocuğum diyenleri yıllar içinde gördük. Ben programcıyım herkese kapısı açık ve yıllarca herkesi dinleyen kucaklayan sarıp sarmalayan programlara imza atmış Türkiye’nin ‘Yetiş Bacısı’ ve ‘En