Sicilya’da batan 56 metrelik yelkenli kazasında hayatını kaybeden İngiliz teknoloji milyarderi Mike Lynch’ten geriye bir Hollywood filmini aratmayacak trajik bir hikâye ve komplo teorileri kaldı
İngiltere’nin Bill Gates’i olarak tanınıyordu Mike Lynch. Teknoloji alanındaki başarılarından dolayı 2006’da Kraliçe Elizabeth’den OBE kraliyet nişanını almaya hak kazanmış, BBC’den British Library’ye İngiltere’nin saygın kurumlarının yönetim kurullarında görev almış, hatta David Cameron’a başbakanlığı sırasında teknoloji danışmanlığı da yapmıştı.
Aslında müthiş bir başarı öyküsü Mike Lynch’in hayatı. Hemşire bir anne ve itfaiye görevlisi bir babanın oğlu olarak doğuyor ve kısa sürede üstün yeteneği sayesinde burslar alarak sonunda Cambridge Üniversitesi’nde bilgisayar mühendisliği ve yapay zekâ üzerine eğitim alıyor. İlk şirketini 1980’lerin sonunda doktora eğitimi alırken kuruyor. Lynett Systems Ltd, 2 bin 500 dolarlık bir krediyle finanse edildi ve Atari ST için sentezleyiciler ve bir örnekleyici dâhil
Şehirlerin görsel kaderini sadece mimarlar değil, mimari projelere karar verenler de belirliyor.
Biliyoruz büyük mimarların bile çoğu projeleri hayata geçirilemiyor.
Hatta birçok büyük mimar bu nedenle ileri yaşlara kadar proje mimarı olarak adlandırılıyor.
Peki ama efsane mimarların tüm projeleri hayata geçebilseydi şehirler ne kadar farklı olurdu hiç düşündünüz mü?
Hiç şüphesiz şimdikinden çok daha iyi olacağı tartışılmaz.
Organik mimarinin yaratıcısı, Amerikalı efsane mimar Frank Lloyd Wright’ın çizdiği ama hayata geçirilemeyen projeleri geçen yıl yeniden gündeme gelmişti.
Frank Lloyd Wright’ın tasarladığı 1000’den fazla yapının yarısından fazlası, 1959’da 91 yaşında öldüğünde inşa edilmemişti veya daha da kötüsü yıkılmıştı.
Tam 11 yıl önce bir New York seyahatinde izledim Fuerza Bruta’yı.
İşte o zaman sırf bu gösteriyi izlemek için bile 11 saat uçulur dedim.
Yüksek tavanlı karanlık bir salondasınız.
Bangır bangır techno çalıyor.
Arada salona sis basılıyor, göz gözü görmüyor.
Girişte rengârenk tüplerde shot’lar satılıyor.
Sanırsınız, bir rave partisindesiniz.
Oysa Buenos Aires’den çıkan bir Broadway oyunu bu olan.
Susan Wojcicki, YouTube’un önceki CEO’suydu, Google’ın ilk çalışanlarındandı. Hatta Google, Wojcicki’nin evinin garajında kuruldu. İşte 56 yaşında hayatını kaybeden Susan Wojcicki’nin hikâyesi…
Bu hafta Mark Zuckerberg, eşi Priscilla Chan’in heykelini Daniel Arsham’a yaptırdığını belgeleriyle paylaştı. Jeff Bezos nişanlısı Lauren Sanchez ile birlikte Vatikan’da Papa’yı ziyaret etti, yine fotoğrafları sosyal medyada yayınladı. Ama bu hafta global teknoloji dünyasının gündeminde başka bir isim, Susan Wojcicki vardı. Kendisi, YouTube’un önceki CEO’suydu. Google’ın ilk çalışanlarındandı, hatta Sergey Brin ve Larry Page, Google’ı 1998’de Wojcicki’nin Kaliforniya Menlo Park’taki evinin garajında kurmuştu, Wojcicki’den garajı kiralayarak. 1999 yılında 16 numaralı Google çalışanı ve ilk Google pazarlama müdürü olarak işe alındı. AdSense ve Google Analytics’ten Google Kitaplar ve Google Görseller’e kadar her konuda çalıştı. 2006 yılında Google’ın aylık 2 buçuk milyar izleyiciye ulaşan
Paris 2024’te spor alanında istediğimiz başarıyı elde edemedik, sporcularımızın da izleyicilerimizin de morali çok bozuldu.
Kaybetmeye katlanamayıp erken dönenler, finale çıkamayınca finali izlemeye gerek duymayan izleyiciler, tribünlerde boş kalan koltuklar, kapanış töreninde sporcularımızın tek tük kalması şaşırtıcıydı.
Sonuçta bu, dev bir spor organizasyonuydu, kazanmak da kaybetmek de vardı, ama kaybedince bu kadar bozulan bizden başka bir ülke olmadı sanırım.
Ne de olsa, spor ‘ya hep, ya hiç’ değildi, o anda kazananı da kaybedeni de alkışlayabilmek gerekiyordu.
Bana göre Paris 2024’ün kazanan Türk markası bir sporcu ya da spor takımı değil, bir e-ticaret markası, Trendyol oldu.
Peki ama neden?
Öncelikle Trendyol, sadece Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi’yle değil, 130 yıllık Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) ile yaptığı işbirliğiyle hem Olimpiyatlara ve sporculara destek oldu, hem de bir Türk markasının resmi olarak Paris 2024’te yer alması önemliydi.
Paris 2024 Olimpiyatları’nın kapanışını 70 bin kişilik Stade de France’de Trendyol yöneticileri ile birlikte izliyorum.
İşte kapanış töreninden notlar…
- 3 saatlik kapanış töreninin başından sonuna herkesin beklediği an Tom Cruise’un stadın çatısından sahaya atlamasıydı. ‘Görevimiz Tehlike’ filmlerinde dublör kullanmamasıyla bilinen Tom Cruise çıtayı daha da yükseltip Olimpiyatlar’da sporcuları bile geride bıraktı.
Tabii bu sadece Tom Cruise’u öne çıkarmak için değildi, Paris’ten sonra Los Angeles’ta gerçekleşecek 2028 Olimpiyatları’nın bayrak teslimiydi aynı zamanda.
- ABD’li altın madalyalı jimnastikçi Simone Biles ile Paris sahnesine çıkan Los Angeles belediye başkanı Karen Bass, Olimpiyat bayrağını alan ilk siyahi kadın belediye başkanı oldu.
- Tom Cruise’un ‘Görevimiz Tehlike’ gösterisinden sonra motosikletine atlamasıyla Paris sokaklarından Los Angeles’a uzanıldı. Venice Beach’te sahneye çıkanlar arasında Billie Eilish, Red Hot Chili Peppers, rapçi ve Paris
Paris 2024, sadece açılışıyla değil, şehrin simge mekânlarında gerçekleşmesiyle de çok ses getirdi. Peki, ama bugünkü kapanış programı da heyecanla beklenen olimpiyatın şehre katkısı nasıldı?
Paris 2024 Yaz Olimpiyat Oyunları’nda gururumuz kadın voleybol takımımızı desteklemek için bu hafta Paris’teyim. Bülent Eczacıbaşı’dan Çağlayan Çetin’e, Ekrem İmamoğlu’dan Özgür Özel’e, Özge Özpirinççi’den Hazal Kaya’ya Türkiye’den birçok isim de Paris Güney Arena’da izleyiciler arasındaydı. Yarı finalde yaşadığımız kalp çarpıntılarından sonra gelelim Paris’in olimpiyat sınavına…
Paris hiç beklenmedik kadar temiz, sakin, düzenli ve güvenli. Son yıllarda büyük şehirlerde özlem duyduğumuz ne varsa sanki olimpiyatlar için Paris’te yaratılmış. Moda haftalarının aksine metrolar da düzenli işliyor, taksi de bulunuyor. Otellerde, restoranlarda hepsinde rahat rahat yer var. Yine de Serena Williams, Peninsula Paris’in terasındaki restorana
Lady Gaga ve Jay Z gibi müzisyenlerle de, Ricardo Tisci gibi moda tasarımcılarıyla da, Adidas ve Microsoft gibi global markalarla da iş birliği yapan Marina Abramovic “Performans sanatının kraliçesi” olarak biliniyor.
Performanslarında vücudu ve zihni zorluyor.
Hiç unutmuyorum, tam 10 yıl önce Londra’da Serpentine Galeri’de gerçekleştirdiği ‘512 Saat’ sergisinde daha salona adımımı atar atmaz biri elimden tutup bir sandalyeye oturtmuştu beni, “Gözlerini kapat” demekle de kalmamış, bir de kulaklık tutuşturmuştu elime.
Kulaklıkta ne müzik var acaba demeye kalmadan kulaklık zaten sessiz olan odada sesleri daha da kesiyordu.
Hiçbir şey görmeden, duymadan, yapmadan otur, öylece dur demişlerdi.
Başkaları durabiliyor mu diye çaktırmadan bakıyordum.
Duranlar da vardı, benim gibi merakla etrafına bakınanlar da...
Marina Abramovic ve ekibi ise ya gelip elinizden tutuyor ya da sırtınızı sıvazlayıp şefkat gösteriyordu.