Onu ilk hatırladığımda, minik bedeni acil serviste, tek başına bir sedyedeydi.
Bacağı kırık, alnı sarılıydı. Sargısından kan sızıyordu.
O, çığlık çığlığa ağlıyordu.
Babasının kullandığı arabanın ön koltuğunda, annesinin kucağında giderken bir minibüsün çarpmasıyla motor dizlerine binmiş, kafası ön cama geçmişti.
Ömür boyu alnında taşıyacağı iz, o kazadan hatıraydı.
Bilmiyordu daha; ama açık ya da saklı nice yaralar sıradaydı.
* * *
O gün bugündür acı-tatlı her gününde beraberdik.
Kederlerinde yaslı hıçkırıklarla ağlayıp zaferlerinde şen kahkahalar çınlatarak sevindik.
Çalışan bir ana-babanın tek çocuğu olarak oyuncaklarıyla dost olduğunda, ateşlenip kâbuslarla yatakta çırpındığında, boynunda annesinin geceden bembeyaz kolaladığı sert yaka, iç cebinde dikilmiş muska, peşinden üflenmiş dualarla okul yoluna koyulduğunda, okumayı söküp yakasına kırmızı kurdele takıldığında, bir sinemada ilk flörtünü öpüp yanağı kızardığında, manasız bir şeye bozulup ilk intiharını planladığında, müziğe merak salıp Soysal Pasajı’ndan ilk plağını aldığında, lise çıkışı ilk dayağını yiyip dünyanın sonu geldi sandığında, sevindim, utandım, usandım, umutlandım onunla...
Büyüdüm peşisıra...
* * *
Neslini örseleyen hayat, iyi davrandı ona: Hayatı, kâğıda sürttüğü kalemle değişti. Sevdiği uğraş, işi; sevdiği kadın eşi oldu. Girişken değildi, konuşkan değildi, kalabalığa alışkın değildi. Yazıydı işi, eli, dili... Onunla anlatabildi, kendini, derdini, öfkesini, sevgisini...
Neyi varsa yazıdan edindi: Evi, işi, eşi, hep yazının ona açtığı kapıdan geçip geldi.
Ve o, hayatı boyu, tükenmez bir kalem olmak istedi.
* * *
Koptukça çocukluktan, izledim olgunlaşmasını uzaktan:
Zamanla ve kendiyle yarıştı en çok...
Kaçtı kavgalardan, sakındı hoyratlıklardan...
Gemledi hırslarını, bağışladı hasımlarını...
Yıllar geçip de yaşgünü pastalarının mumu çoğaldıkça, bir bebeğin gıdısından öpüp hayatı bir başka kokladıkça, en sevdiklerini musalla taşından uğurladıkça ve yaşadığı yaşlar, yaşayacaklarından fazlalaştıkça, sallandı, beşikte karşıladıklarıyla tabutta uğurladıklarının sarkacında...
Tattı, kavuşmanın ve yitirmenin acısını...
Dersler alarak hatalarından; çıktı, çıkmaz sanılan sokaklardan...
Yarı yolu geçti yolculuk...
Büyüdü, büyüyünce tükenmez kalem olmak isteyen çocuk...
* * *
Bu sabah karşılaştık bir aynanın aksinde...
Saçlarında kırlar vardı; ruhunda yaralar, aklında sorular...
Kalbinde, sevdiklerini kaybetmeye dair korkular...
Ama mutluydu, umutluydu; bu yaşında hâlâ tükenmez bir kalem olmak dışında gailesi yoktu.
Bakınca tanıdım alnındaki yaradan: Bendim.
Bugün, hayat koşusunda yarım asrı devirdim.