Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

12 Mart’ın Genelkurmay Başkanı Org. Memduh Tağmaç, “Sosyal gelişme, iktisadi gelişmeyi aştı” diye şikâyet etmişti.
60’ların sonuna doğru yükselen toplumsal talepler, artık düzeni tehdit etmeye başlamıştı.
Frenlenmesi gerekiyordu.
Org. Tağmaç onu da şöyle formüle etti:
“Bu elbise bize bol geliyor.”
“Elbise” dediği Türkiye tarihinin en özgürlükçü metni sayılan 1961 Anayasası idi.
“Elbise”yi orasından burasından budadılarsa da yetmedi.
Bunun üzerine 1982’de yırtıp, en darından yenisini yaptılar.
Ali Ulvi’nin o dönem Cumhuriyet’te çizdiği karikatürü anımsıyorum:
“Diplomalı terzi Orhan Aldıkaçtı” oturmuş, iri yarı çıplak bir işçiye minnacık bir elbise dikiyordu.
* * *
Şimdi Prof. Aldıkaçtı’yı kimse hatırlamıyor ve ona diktirilen “elbise bize dar geliyor.”
Çünkü “Sosyal gelişme, iktisadi gelişmeyi yakaladı.”
“Dar elbise” demode oldu, dikişleri atmaya başladı.
Yargı, partileri kapatıyor; kapandığı gün yenisi açılıyor.
İşkenceci attığı dayak yüzünden, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde mahkûm oluyor.
Kendi iç hukukundan umudunu kesen toplum, hakkını Avrupa mahkemesi kapılarında arıyor.
Askeri rejimin anayasası, bu toplumu taşımaya yetmiyor.
Bunun üzerine 30 yıl sonra şimdi de “Eh, bu da çok daraldı; biraz bollaştıralım bari” deniliyor.
Ama geçen 30 yılda elbise o kadar çok kesilip biçildi ki, artık ondan düzgün bir urba yaratmak zor olacağa benziyor.
* * *
İktidar partisinin son anayasa değişiklik paketi, beklenen titiz terziliğin ürünü mü? Toplumda bir heyecan yarattı mı?
Ne gezer!
30 yıl önceki Anayasa tartışmalarını Meclis’te izlemiş bir gazeteci olarak tanıklık edebilirim ki, o zaman askerler, nasıl bir güvenlik ihtiyacıyla kötü bir tasarı getirdilerse, bugün de AKP’liler kendi acil sıkıntılarına uygun, darmadağın bir revizyon paketiyle karşımızdalar.
“Sürekli olarak Anayasa Mahkemesi’nin kapatma tehdidi altındayım. Onu önleyecek bir yol bulayım; ama YÖK’te işim sağlam; ona dokunmayayım.”
“Askerlerin, yargıçların yetkilerini budayayım; ama parti barajı bana yarıyor; onu değiştirmeyeyim.”
“Cumhurbaşkanı’nın yetkilerinden eskiden şikâyetçiydim; ama şimdi o bizden; kurcalamayayım.”
İşin özü bu değil mi?
* * *
Anayasa değişikliği gibi büyük kalemler, reform vaadiyle meydanlara çıkıp güçlü bir halk desteği almış iktidarların ilk döneminde yapılır.
Böylesi bir değişim rüzgârıyla, sivil inisiyatifle ve özgürlükçü bir ruhla yapıldığında da meşruiyet tartışması yaratmaz.
Ama siz, 8 sene tek başına iktidarda iken anayasanın özüne dokunmayıp seçime beş kala, işinize gelen 20-30 maddeyi alelacele alt alta yazıp “anayasa reformu” diye getirirseniz bunu da kimse ciddiye almaz tabii...
Ciddiye alanlar da “imkânsız”ı, yani böylesine kutuplaşmış bir toplumda “mutabakat”ı koşul olarak öne sürerler.
Bir çift laf da muhalefete söyleyelim:
“Öyle olmaz, böyle olmaz” deyip duracaklarına ortaya kapsamlı bir anayasa taslağı koysalar da biz de okuyup ne vaat ettiklerini öğrensek iyi olmaz mı?