Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Amacım eski, tatsız bir dosyayı yeniden açmak değil; dosyada adı geçenlerin söz hakkını kollamak...
Milliyet Pazar’daki yazımda, geçen hafta yitirdiğimiz Ayhan Aydan’ın “Bebek Davası”na konu olan olaydan söz etmiştim.
Aydan, Menderes’ten olan bebeğine “Dünyam” adını vermişti. 8 aylık hamile iken evinde sancılanmış ve eve gelen doktor da doğumu yaptırmıştı.
“Müdahale sırasında bebeğin kolu kırıldı. Boynuna ve ayaklarına kordonlar sarılmıştı. Acı çekiyordu. 9 saat uğraştılar. Yaşatamadılar” diye yazmıştım.
Tanıklar öyle anlatmıştı.

‘Bebek sağlıklıydı’

Dün gelen bir telefon, olaya bambaşka bir boyut kazandırdı.
Arayan, eve gelen o doktorun, yani Alaeddin Orhon’un oğluydu.
Kendisi de babası gibi bir kadın hastalıkları ve doğum uzmanı olan Prof. Dr. Esat Orhon, “Tarihe doğru kaydolsun diye yazıdaki bazı hataları ve bilgi eksiklerini düzeltmek isterim” dedi ve babasından dinlediği şu bilgileri verdi:
“O gece babam portatif masasıyla doğuma gitmiş. Anlatıldığı gibi zor bir doğum olmamış. Bebek çıkınca ağlamış; sıhhatli ve pırıl pırılmış. Prematüre olduğu için babam, çocuk mütehassısının görmesini tavsiye etmiş. Sonradan çocuğun öldüğü haberini alınca da şoke olmuş.”

Mezarı açtılar

Bu tanıklık, mahkemenin soruşturmasına konu olan kuşkuyu derinleştiriyor.
Yassıada’da bebeğin, bir skandala neden olmasın diye doğumdan sonra Başbakan’ın talebiyle bir doktor tarafından öldürüldüğü iddiası sorgulanmıştı.
O davada Dr. Orhon da tanık olarak ifade vermiş, ama muhtemelen, kendisinden sonra bebeği devralan meslektaşını mahkûmiyete götürecek bir ifade vermekten kaçınmıştı.
Ya otopsi?
“Otopsiyle ispat mümkündü” diyor Prof. Esat Orhon, “ancak otopsi raporu tutulmamıştı.”
Savcılar, otopsi yapılmadığı için bebeğin mezarını açtırıp kemikleri tetkik ettiler; “çocuğun tam olarak doğduğu” neticesine vardılar, ama ölüm sebebini tespit edemediler.
Yargılanan doktor ve Menderes delil yetersizliğinden beraat etti.
Dosya kapandı.

‘Pala Tayyip’ mahkemelik

Başta dediğim gibi, amacım acılarla dolu bir tarih sayfasını yeniden açmak değil; babadan oğla devrolan bir tanıklığı kayda geçmek istedim.
Madem fikri takipten gidiyoruz, bu vesileyle iki eski yazıma ilişkin de iki haber vereyim:
19 Şubat Perşembe günkü yazımın sonunda “Pala Remzi” türküsünün “Pala Tayyip” versiyonunun sözlerini yazmıştım.
“Pala Remzi”nin bestecisi ve söz yazarı, Devlet Türk Halk Müziği Ankara Korosu bağlama sanatçısı Arif Çelik’ten bir mesaj aldım. Meğer ünlü türkünün bu propaganda versiyonunu hazırlayanlar, izin almak şöyle dursun, haber bile vermemişler Çelik’e... Yani alenen suç işlemişler. Şimdi Çelik, şarkısını uyarlayan, seslendiren ve internet ortamında yayanlar hakkında dava açıyor. Başbakan’ı da bu mağduriyete seyirci kalmamaya, failleri buldurmaya davet ediyor. Bakalım “Pala Recep”i izinsiz uyarlayan “Pala Tayyip”çiler ortaya çıkarılacak mı?

Boynuzlar gitti

9 Şubat’ta da “1 yılda 4 genel müdür değişir mi?” başlıklı bir yazıda, Et ve Balık Kurumu’nun prim yükseltmek için sık sık yönetici değiştirdiğini yazmıştım. Yazının sonunda da “Bari internet sitenizde, eski genel müdürlerin fotoğrafı yerine koyduğunuz boynuzlu logoları değiştirin” çağrısı yapmıştım. Boynuzlar atılmış. Tebrik ve teşekkür ederim.