Önceki gün Sofya’da İvan Vazov tiyatrosunu gezdim. 1907’de Bulgar milli tiyatrosunun mabedi olarak inşa edilmiş bu muhteşem salonda dolaşırken koltuklardan birinin diğerlerinden farklı renkte olduğunu fark ettim.
Önden 5. sırada sağdan 4. koltuk, kırmızı kadife dişler arasında sarı bir yaldız gibi parıldıyordu.
Sorunca, bunun Bulgarların ünlü yazarı İvan Vazov’un hep oturduğu koltuk olduğunu öğrendim. O tiyatroda nice oyunu sahnelenmiş olan yazar öldükten sonra her daim oturduğu koltuk, anısını yaşatmak için farklı renkte kumaşla döşenmiş ve öldüğü 1921’den beri her gösterimde boş tutulmuştu.
* * *
Salonun bizim için asıl önemi, genç Mustafa Kemal’in Sofya’da görev yaptığı dönemde ilk opera izlediği yer oluşu...
Çoğu kitapta o opera eserinin Carmen olduğu yazar.
Oysa Sofya’da buluştuğum Bulgar opera tarihçisi Rosalia Biks, eşsiz arşivinden çıkardığı bir afişle, Türk askeri ataşesinin ilk opera izlediği günü ve izlediği eseri aydınlattı:
19 Mayıs günü... Giuseppe Verdi’nin Aida operası...
Mustafa Kemal, opera çıkışı oteline döndükten sonra gece yarısı, arkadaşı Zümrezade Şakir’i uyandırmış ve şöyle demişti:
“Şakir, Balkan Harbi’nde mağlup olmamızın sebebini bu gece daha iyi anladım. Ben bu adamları çoban diye bilirdim. Halbuki baksana operaları, sanatkârları, müzisyenleri, opera binaları var.”
Cumhuriyeti kurunca ilk yaptığı işlerden biri, genç sanatçılara opera sipariş ettirmek olacaktır.
* * *
Atatürk’ten sonra bu ideali İnönü devraldı. Konservatuar açıldı. Devlet Tiyatrosu kuruldu. Başına Muhsin Ertuğrul gibi bir usta getirildi.
Tiyatroyla birlikte operayı da yöneten Ertuğrul, bir sanat mabedi inşa etti ve orada nice değerler yetiştirdi.
Onlardan biri de Leyla Gencer’di.
Türkiye’nin dünya çapındaki tek Diva’sı, 1940’lar Ankara’sının o sanat ikliminde, savaşta bir daha yenilmemenin yolunun o sahnelerden, perdelerden geçtiğini bilen bir zihniyetle yetişti.
1950’lerde o zihniyet gömülünce önce Ertuğrul koptu tiyatrodan, sonra Gencer ve niceleri...
Gittiler ve kıymetlerinin gerçekten bilindiği coğrafyalarda hak ettikleri gibi kıymete bindiler.
* * *
Leyla Gencer’le tanışmamı Zeynep Oral’a borçluyum.