Dudağımızı büzüp orta parmağımızı işaret parmağımızın üstüne dolayarak Meclis’e uzatalı çok zaman oldu.
Haksız da sayılmazdık.
Sokağın ucunda görününce annelerimizin bizi korkuyla içeri çektiği, "Aman bulaşma" diye tembihlediği bir belalıydı siyaset...
Yine de sevdalandık, dertlerimize deva saydık, onunla yatıp onunla kalktık.
Lakin sonunda öyle yasaklar koydu, öyle canımızı yaktı, öylesine itip kalktı ki bizim kuşağı, yara bere içinde kaldık.
"Yenildik!"
O gün bugündür küsüz; liderlere, partilere ve giderek tekmil siyasete...
Gel gör ki, imkânsız bir aşka kapılmış gibi, kopmak istedikçe bağlanırmış gibi, darbe yedikçe daha çok severmiş gibi, kazığını yiye yiye, her darbede sahip çıkıyoruz siyasete ve Meclis’e...
Her seferinde "Belki bu sefer" deyip yeniden umutlanıyoruz.
Öylesine karışık ki kafamız; ne onunla, ne onsuz yaşayamıyoruz.
***
Yine öyle oldu:
Hepimizin ihtiyatla uzak durduğu bir dönemde, bizim kuşağın iki gözde gazetecisi, başparmak uçlarını işaret parmaklarının ucuyla birleştirip "barış" yaptılar siyasetle...
"Biz varız" dediler.
Mesleklerinde biriktirdikleri ne varsa koltuk altına koyacak ve yıllardır seyircisi oldukları bir vodvilde sahne alacaklardı.
Partinin adı da, lideri de "Yeni"ydi. Bu kez farklı olacağına inanıyorlardı.
İkisini de iyi tanıyorsunuz:
Ahmet Sever’i Avrupa Birliği deneyiminden...
Ruşen Çakır’ı din üzerine kitap ve söyleşilerinden...
Önümüzdeki dönem en çok konuşacağımız iki konuda en deneyimli iki meslektaşımızı, hiç güvenmediğimiz bir ailenin yanına veriyorduk adeta...
"İnşallah kıymetleri bilinir" diyorduk.
***
Yeni lider, TV’de "Sizin neyiniz yeni" diye sorulunca onları gösteriyordu iftiharla...
Umutlanıyorduk.
Nihayet karneler dağıtıldı. Gördük ki, kaşarlanmış talebeler yine iftihar listesinde, sınıfın yenileriyse en arka sıralarda...
"Liderin tartışmasız hükümranlığına dayalı bir sistemi baştan kabullenerek yakınma haklarını yitirdiler" diyenler oldu, ama sonuçta partinin de, liderin de "yeni"lik iddiasının sonuydu bu...
Ahmet’le Ruşen kızabilir bana, ama onlardan önce ben isyan ediyorum bu haksızlığa...
"Hayatta yapılacak o kadar çok hata var ki, aynısında ısrar etmenin yararı yok" diyen Çin atasözünü hatırlatıyorum.
Siyasetle barış çubuklarını söndürüp savaş boyalarımı sürünüyor, küskünler ordusuna dönüyorum.
***
Bu son hayal kırıklığı, bizi yeni bir denemenin cesaretinden biraz daha uzaklaştıracak.
Bileceğiz ki, Meclis, mebus olmasa hiçbir işe yaramayacakların tapınağı, siyaset de onların geçim kapısı olmaktan çıkarsa;
...tepedeki faşizan yapı yıkılırsa;
...sadakat değil uzmanlık, aşiret değil örgüt, çıkar değil birikim prim yaparsa, gerçekten "yeni" olacak partiler de, liderler de...
Siyasetle ancak o zaman barışacağız...
O zamana dek, yeniden seyirci koltuğuna çekilecek, dermanımızın onda olduğunu bilsek ve içten içe özlesek de, onu uzaktan sevmeyi aşkların en güzeli sayacağız.