Jerusalem Post’ta Judaism 3.0 düşünce kuruluşunun başkanı Gol Kalev’in ilginç bir makalesi yayımlandı.
Yazıda Ürdün’ün topraklarının bir kısmından vazgeçip, Suriye topraklarının bir kısmını alması fikri savunuluyor.
Cümleler de en az fikir kadar pervasızca kaleme alınmış, görün diye buraya da alıyorum:
“Ürdün’ün krallığını savunabilmesi için artık Güney Suriye’de güçlü bir tampon güce ister İsrail’den, ister Batılı koalisyon güçlerinden, isterse kendi ordusundan olsun, ihtiyacı olduğu açık görünüyor.
Ürdün Krallığı’nın askerî açıdan önemsiz olan batı ucunun, çok ihtiyaç duyulan güney Suriye ile takas edilmesi, Ürdün’ün kendisini daha iyi savunabilecek bir konuma gelmesini sağlamakla kalmayacak, aynı zamanda topraklarını önemli ölçüde genişletecek, muazzam ekonomik fırsatlar yaratacak ve Ortadoğu’daki Araplar için bölgesel bir lider statüsünü, özellikle de Dürzi özerk bölgesinin himayesinde olma statüsünü yeniden kazandıracaktır.”
Cümleler ve fikir kadar yazının gelişme bölümünde yer alan ABD’nin ve İsrail’in sadık müttefiki Ürdün vurgusu dikkatimi çekti.
İsrail’in aynı anda hem Ürdün hem de Suriye haritasıyla oynama fikri, uzun zamandır uğraştığı Suriye’nin toprak bütünlüğünü bozma amacının son halkası.
Ankara, ne olacağını net olarak söylediği için şu sıralar YPG üzerinden oyun kuramıyorlar ama bu fırsat kollamadıkları anlamına da gelmiyor.
Yazıda Ürdün’ü şok eden olaylar arasında “Türkiye’nin bölgesel sahneye geri döndüğünü gözlemledi” cümlesi de var.
Gerçekçi olalım, bu Ürdün’ün değil İsrail’in korkusu aslında.
Amman bu öneriye tepki gösterir mi sanmam, kendi yönetimleri altında olan Mescid-i Aksa’ya İsrail aşırılarının yaptığı baskınlarla ilgili de ses çıkarmıyorlar nedense. Tamam Ürdün’ün barındırdığı Filistinli nüfusu nedeniyle endişe ve kaygıları var ama insan ülkesinin sınırlarının egzersiz aracı haline getirilmesine de izin vermez, vermemeli.
Batı’nın maskesini sanatla indirmek…
Londra Bienali, İngiltere’nin en saygın sanat etkinliklerinden birisidir.
Bu sene 16-20 Temmuz tarihleri arasında düzenlenecek Bienal’de İsrail’den 4 sanatçı yer alacak.
Aynı İngiltere, Ukrayna-Rusya savaşı başladıktan sonra Bolşoy Balesi’nin 21 gösterisini iptal etmişti.
Sadece bu değil, Wolverhampton Grand Theatre ve Northampton’daki Royal & Derngate de Rusya Devlet Sibirya Balesi’nin gösterilerini durdurmuştu.
Sadece İngiltere de değil, Avrupa’nın tamamında benzer sanat ırkçılıkları gördük.
Zagreb Filarmoni Orkestrası, Çaykovski’ye ait bir dizi besteyi listesinden çıkardı. Estonya Dram Tiyatrosu da Çaykovski’yi yasakladı.
Milano’daki Bicocca Üniversitesi, Dostoyevski ile ilgili her biri 1.5 saatlik dört derslik bir kursu iptal etme kararı aldı.
Dublin’deki Helix Tiyatrosu da Moskova Kraliyet Balesi’nin Kuğu Gölü gösterisini iptal etti.
Münih Belediye Başkanı Dieter Reiter, Putin’in yakın dostu olarak bilinen Münih Filarmoni Orkestrası şefi Valery Gergiev’den Rusya’yı kınamasını istedi, istediği olmayınca ünlü şefi kovdu.
Toulouse Belediye Başkanı, Capitol orkestrasının Rus şefi Tugan Sokiev’den savaş konusunda açık bir açıklama yapmasını istedi. Sanatçı açıklama yapma zorunluluğunu reddedip istifa etti.
Avrupa’daki sanat dünyası, Putin bir savaş başlattığı için Rus sanatını sildi ama Netanyahu’nun Gazze’deki soykırımına ses çıkaramıyorlar.
Şaşırtıcı değil, geçmişte de ABD’nin yalanlarla Irak’ı işgaline ses çıkaramamışlardı.
Politikacılar hatta zaman zaman sivil toplum kuruluşları siyasi kararlar verebilirler ama sanatın ikiyüzlü hali kabul edilemez.
Avrupa’da aşırı sağın yükselişi, kiliselerin siyasete etkisinin artması falan tesadüf değil, sanat ikiyüzlü hale geldiğinde tünelin ucunda ışık değil Orta Çağ karanlığı olur…
Haslet ağabey…
Milliyet’in en önemli çınarlarından birisiydi Haslet Soyöz, 43 yıldır Milliyet’te çiziyordu.
Bir sanatçının üretim tutkusu biter mi, deniz fenerlerini sonra hikâyesi olan vapurları tuvale taşımıştı.
Bir süredir hastaydı.
Babamın son 17 aydır boğuştuğu hastalık sırasında öğrendim, sözlerin teselli gücü sınırlı.
Uzaktan takip ettim, Güneri ağabeyin hikâyesi gibi olmasın istedim.
Önceki akşam entübe edildiği haberi geldiğinde yol arkadaşı, eşi, Ayla Hanım’ı aradım.
Korktuğum haber dün öğleden sonra geldi, Haslet ağabey aramızdan ayrıldı.
Yaşlı çınarların gölgesinde genç fidelerini yetiştirir Milliyet, şimdi önemli bir yanımız çorak kaldı.
Teselli sözleri ozon misali, havaya karışır karışmaz etkisini kaybeder, Ayla Hanım’a ne desem boş ve havada kalacak.
Kayıp Milliyet’in, kayıp Türkiye’nin kaybı, teselli edecek bir cümle yok maalesef...
15 Temmuz yol geçen hanı…
Pazar sabah 15 Temmuz Köprüsü’nün Kadıköy istikametinde tur otobüsleri gidiyordu.
Pazar öğlen 15 Temmuz Köprüsü’nde Avrupa istikametinde 3 beton mikseri arka arkaya gidiyordu.
Köprüyü kullanması yasak olan bu araçların trafiğe etkisi üzerine bir cümle kurmayacağım.
Ancak birilerinin başkalarında olmayan haklara sahip olması ve bu kadar sık ve görünür kullanması can sıkıcı.
İstanbul Valisi Davut Gül’ün bu tür imtiyazlardan hoşlanmadığını biliyorum.
Sayın Vali’nin bir talimat verip, duruma baktırmasında büyük fayda var.