Ve ben reklam panolarında o "öcü"yü ne zaman görsem "Kim bu canavar" diye sormaktan kendimi alamıyorum.6 yaşındayken bana da saldırmıştı. Alnımda ve bacağımda pençe izleri hâlâ durur.Birkaç yıl önce bir yetkili "İşte trafik canavarı bu" diye kameralara sarhoş bir kamyoncuyu teşhir etmişti. "Oh, nihayet yakalandı" diye rahatlamıştık. Ama sonraki bayramlarda baktık ki bizim canavar yine klişe manşetlere imzasını atmış:"Canavar tatil yapmadı: Şu kadar ölü, bu kadar yaralı..."Anlaşılan o sarhoş kamyoncu değilmiş canavar..."Demek hâlâ yaşıyor" diye düşünerek çocukken çok yakından gördüğüm o korkunç yaratığın peşine düştüm.* * *Yetkililere çocukluk hafızama kazınan canavarı tarif ettim.Tarifim üzerine çizilen temsili resmi, bilgisayara verdiler; "Canavar araştırma programı" uzun uzun taradı ve ekranda bir isim belirdi:"H. G. Hilts".Bu ismin peşine düştük. Araştırdık ve izini bulduk. Adam, ABD Federal Karayolları Kurumunun eski Genel Müdür Yardımcısı imiş.Ne ilgisi olabilirdi ki bizim trafik canavarıyla?..Meğer 2. Dünya Savaşından sonra bir heyetle Türkiyeye gelmiş, Bayındırlık Bakanlığına o güne dek izlenen "anayurdu demir ağlarla örme" politikasının terk edilmesini, "Sovyetlere karşı savunma ikmal yolları" inşa edilmesini telkin etmiş. Önerisi kabul edilmiş ve Türkiye, o günden sonra ulaşım politikasını karayollarına çevirmiş.50lerde Menderes, 60lar ve 70lerde Demirel karayollarına altın dönemini yaşatmışlar. 80lerde Özal bunu otoyollarla beslemiş ve "canavarın hizmet ağı" genişletilmiş. Üstelik hem otoyol yapıp, hem transit taşımacılık özendirilerek, süratli ulaşım için yapılan yollara ağır yük taşıtları yerleştirilerek ateşle barut bir araya getirilmiş.* * *Halen Türkiyede yükün yüzde 90ı, yolcunun yüzde 95i karayolundan taşınıyor. Avrupa, petrol krizinden sonra daha düşük maliyetli ve çevreyle uyumlu hızlı tren şebekelerine ağırlık verirken Türkiye, ulaşımda (7 kat daha ucuz olan) demiryolunun payını yüzde 4e, (10 kat daha ucuz olan) denizyolunun payını on binde 4e kadar düşürmüş. Ulaştırmaya yapılan yatırımın yüzde 66sı karayollarına giderken, trene yüzde 5, gemiye yüzde 3 yatırıyoruz. Yani canavarın yemini, cebimizden veriyoruz.Karayollarına dayalı bu ulaştırma politikasının faturası şöyle:10 yıl önce yılda 100 bin olan kaza sayısı bugün yılda 400 bine çıktı.Karayollarına yılda 6 bin kazazede gömüyoruz.Yani bir yandan yol yapıyor, bir yandan mezar kazıyoruz.Bu bilgileri aldığım CHPnin "Ulaştırma Raporu"nda ilginç bir hesap var: Buna göre Türkiyenin karayollarına yaptığı yatırımın yıllık tutarı 1.8 milyar dolar...Kazaların yol açtığı maddi hasarların yıllık bedeli ise 2.7 milyar dolar...Yani Türkiye, karayoluna yatırdığından yaklaşık 1 milyar dolar fazlasını yine yola döküyor.Yılda 6 bin ölü ve 1 milyar dolar ziyan.... Bilanço bu...* * *Ne zaman "canavar"dan söz edilse, alkollü sürücüler, uykusuz otobüs kaptanları, cahil kamyon şoförleri, cezaların azlığı, rüşvetin çokluğu tartışılıyor.Elbet bunlar da önemli...Ama neden, yanlış ulaşım politikalarından, bakımsız yollardan, otoyol işletmeciliğinin çökmesinden ya da arabaların çürüklüğünden söz edilmiyor?Niye aynı kazadan bir İsveçli sağ çıkarken, bir Türk paramparça oluyor?Neden Türkiye halkına ABS freni, hava yastığını çok gördüler yıllar yılı?..Canavar bu kadar feci ise, kaportalar neden sağlam yapılmadı? Neden pahalı arabası olanlar kazalardan sağ kurtuldu da, ucuz arabalara binenler öldü?Kimlerdi bu canavarın Frankensteinları?..Canlı ele geçirebildiğimiz birkaç sarhoş sürücü mü?Yoksa, şu yol boyu başımıza kakılıp durulan "Trafik canavarı olmayın" levhalarını son 50 yılın başbakanlarının, ulaştırma bakanlarının, otomobil üreticilerinin boynuna mı asmalıydık? can.dundar@e-kolay.net Arabayla yola çıkıyoruz. Yol boyunca birtakım korkunç bakışlı yaratıklar bize "öcü yapıp" "Trafik canavarı olmamamızı" tembihliyor.