3. Kasım. Pazar Tedirginim. Kör olası anketçiler barajı aşamayacağımı yazıp duruyor. Bu gece görecekler günlerini... Ne olur ne olmaz diye iki açıklama yazdım. Biri "Sevgili halkıma minnettarım" diye başlıyor, "Başarı örgütümüzün" diye bitiyor. İkincisi "Millet bize muhalefet görevi verdi" diye başlayıp "Sorumlu benim" diye bitiyor.
4. Kasım. Pazartesi
Hepsi bu mu? Yazıklar olsun! Nankörler!..
Dış mihrakların komplosu bu... Medyanın oyunu... Ah o reklamcıları bir elime geçirsem? Yazacak halim yok. Öbürlerinin kararını bekleyeceğim.
5. Kasım. Salı
Hain genel sekreter çıkmış konuşuyor. "Çekilmeli"ymişim. Niye çekilecekmişim? Benden iyisini mi bulacaklar? Tabii yerimde gözleri var. Basını çağırıp "çekileceğimi" açıkladım. Ayna karşısında defalarca prova yaptığım halde okurken ağlayamadım. Acilen kapıda "Geri dön" diye ağlayacak partililer toplamalıyım.
6. Kasım. Çarşamba
Beceriksizler. Öyle kötü ağladılar ki, haber bile olmadı.
Ben de radyoyu arayıp adımı vermeden kendim için, "Geri dön, geri dön / ne olur geri dön"ü istedim. Ne güzel şarkı!..
Evden çıkamıyorum. Perde aralığından bakıyorum. Gazeteciler yok. Kameralar nerede? İstifa ettik, umurlarında değil. Vazgeçsem? "Ben aslında ‘Seçim sonuçlarına bakıp istifade ediyorum’ demiştim, ‘istifa’ anlaşılmış" desem?..
7. Kasım. Perşembe
Televizyonun zap tuşu bozuldu, izleyemiyorum.
Gazetenin bulmacası da ne zormuş...
Sevenlerim çiçek yollamış; kaktüs sevdiğimi nerden çıkarmışlar.
8. Kasım. Cuma
Partinin çaycısı olacak alçak gelip birikmiş alacaklarını istedi.
Fırsatçı berberim de borcumu ödemedim diye saçlarımın boya olduğunu açıklamış.
Dönüp hepsine gününü göstereceğim.
Bakkala uğradım, ekmek ne kadar pahalanmış öyle...
9. Kasım. Cumartesi
Televizyondan iş teklifi geldi. "Çarkıfelek"in karşısında "Kahpefelek"i sunar mıymışım? Terbiyesizler.
Adaylar ortaya çıkmaya başladı. Ellerim kırılsaydı da almasaydım o namussuz genel sekreteri partiye... Al, yetiştir, adam et, başına çıksın.
Ama dur bakalım. Ne demiş büyüklerimiz:
"Dün dündür, bugün bugün..."
10. Kasım. Pazar
10 Kasım münasebetiyle anlamlı bir açıklama yaptım:
"Yüce önder Atatürk... Türk halkı seni, son nefesine kadar görevini bırakmamış bir lider olarak saygıyla anıyor. İzindeyim."
11. Kasım. Pazartesi
O adi köşe yazarı "çekilmezsiniz" diye yazmış. Ne biliyor? Ne demek istiyor?
Sinirlendim, bizimkinden bir kahve istedim, "Kendin pişir" dedi. Şimdi böyle mi olduk?
Evden hışımla çıkıp sine - i millete döndüm. Soğukmuş, geri geldim.
12. Kasım. Salı
Evde hizmetçiyi, aşçıyı, kapıcıyı, bahçıvanı, şoförü, korumayı çağırıp toplantı yaptım. Ülkenin nereye sürüklendiğini anlattım onlara... "Bu kış şeriat gelebilir" dedim. Argo sözlüğü gösterip, "Türkiye’nin bir ampule teslim edilemeyeceğini" söyledim. Çekilmemin yol açabileceği tehlikelere dikkat çektim. Türk halkının beni çekme lüksü olamaz. Beni kimse çekemez. Çekilmem. Kolay mı yetişiyorum? Yok öyle yağma!.. En baştan başlayacağım. Göstereceğim onlara... hepinize!