“Çocuk gibi masum” ifadesini birçok yazıda kullanmışımdır. Artık kullanmayacağım.
“Efsane”, dün Siirt’ten gelen haberle sona erdi benim için...
Oysa biliyordum ki, bir toplumdaki masumiyet ortalaması neyse, çocukların payına da o kadarı düşer ancak...
* * *
Mardin ve Siirt’ten gelen haberlere bakın:
Dün Bilge Köyü katliamı davasında mahkûm olanlar arasında 14 yaşındaki bir çocuk da var.
Bir düğün evinde, hem de namaz kılmakta olan insanların üzerine ölüm yağdıranlardan biri o...
“Neden yaptın?” sorusuna “Namus için” cevabı verenlerden...
Yaşı küçük olduğundan katliamdan 15 yıl hapis cezası aldı; tam 44 kez...
Siirt’te aylarca, onlarca erkeğin tecavüzüne uğrayan kız da 14 yaşındaydı; Pervari’de 2 yaşında bir bebeğe tecavüz edip öldüren yatılı bölge okulu öğrencileri de...
14 yaşında bir çocuk babası için, akıl almaz, yürek dayanmaz haberler bunlar...
* * *
Büyüklerin küçüklere, küçüklerin daha küçüklere uçkur çözdüğü bir zorbalık zinciri...
Yarın ümitlerinin bu dünyada yer bulamayıp öbür dünyaya ertelendiği bir ülke...
Şiddetin kural, barışın istisna olduğu bir coğrafya...
Bir yanda ahlak uğruna işlenen “namus cinayetleri”, öte yanda küçük çocukları, hatta bebekleri sıraya dizen bir ahlaki erozyon...
Bu erozyonun hem mağduru olan hem ondan nemalanan çocuklar...
Sıradanlaşan ölüm, olağanlaşan zulüm...
Adeta bulaşıcı bir cinsel terör...
Ya da terörle gelen pornografi...
Zalimlerin arsızlığı, masumların kayıtsızlığı...
Topyekûn bir vicdan kaybı...
* * *
Evde, camide, okulda, kırda, kışlada, dağda, yatılı okulda, Kuran kursunda ha babam dayak yiyerek yetişen, hep ölüm, hep nefret haberleriyle, dağdan gelen silah sesleriyle, acılı şehit cenazeleriyle büyüyen, bir an önce korucu ya da gerilla olup silaha kavuşmanın, cana kıymanın rüyasını gören nesiller yetişti doğuda, güneydoğuda...
Erken büyüyüp erken öldüler.
Onlarla birlikte sorunlar ve nüfus da büyüdü.
Büyümeyen, kişi başına düşen ekmekti, güvenceydi, sevgiydi.
Doğru dürüst eğitim de veremedik onlara; yeterli okul, sınıf, kitap, bilgisayar, öğretmen gönderemedik, geleneği kovalarken modern sosyal hayatı yeşertemedik, flörtü fuhuş zannettik.
Onlara ulaşabildiğimiz tek kanal televizyondu; onda da ekran aracılığıyla zihinlerine bolca cinsellik zerk ettik.
Açlığın ormanında, ziyafet sofrası sergilemenin yağmayı kamçılayacağını göremedik.
* * *
Şimdi bu derin soruna iki sığ çözüm bulmuş gibiyiz:
Suçu habercilere atıp felaketin üstünü örtmek...
Ya da çocukları mahkûm edip temize çıkmak...
İkisinin de çare olmadığının bilincindeyiz.
Suçlular küçük olsa da suçun büyüğü bizde; biliyoruz...
Biz ne kadar masumsak, o kadar masum çocuklarımız...
Düşünün:
Bir mezbahadan kaç vejetaryen yetişebilir ki?