Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Üryan kadın vücudu üzerinde suşi yeme fantezisinin yerelleştirilip canlı manken üzerinde kebap yeme âdetine dönüştürüldüğünü cumartesinin Cadde’sinde okuduk.
Ve ülkemizin en güncel global yemek akımlarını millileştirmekte ne kadar mahir ve acul olduğunu bir kez daha gördük.
Gurur duyduk.
Urfalı bir popçu, albüm tanıtımında denemiş olayı...
Müslüm Baba’nın çıplak tenden suşi çatallaması, girişimcilere ilham vermiş.
Sarışın manken, Aksaray’da bir kebap salonunda sofraya masa örtüsü niyetine sere serpe serilmiş.
Göğüs nahiyesine, genişçe bir bikini üstü gibi 1,5 lahmacun yerleştirilmiş.
Göbek deliği üstüne, ten harında közlenmiş, dilber teriyle tuzlanmış biber, domates türü garnitür serilmiş.
Lavaş arası Adana’lar da bacak arasına oturtulan tepsiye dizilmiş.
“Masa da masaymış ha...”
Otantik kıyafetler içindeki garsonlar, şalgam sürahileri ve mırra cezveleriyle, “Bitse de sofrayı toplasak” sabırsızlığıyla fotoğraf çektirmiş.
Suşideki çubuklar filan hak getire tabii; sarı “fıstıklı kebap”, ak beden üstünden kıllı elle yenmiş.
Sofranın başucunda Urfa yöresinden pop şarkıları söylenmiş.

Çıplak kadın üstü kebap


* * *
18 yaş altına yasaklı bu arabesk sofra kültürünün “Adamın hası sofrada belli olur” iddiasına güç vereceği kesin...
Çünkü bazılarına pek iştah açıcı görünen cıbıldak sofrasında yakında rakı kadehlerine de bir yer açılacağını tahmin etmek zor değil.
Rakının cesaretiyle bu “Moderen oturak âlemi”nde göbek deliğinden içmek, sofra-mankene de içirmek, kafayı bulup masayı devirmek ya da ters çevirmek gibi vakalara rastlayabiliriz.
Sarhoş olup sofrasıyla sohbet koyultanlar...
Sofrayı beğenmeyenler ya da sofrasına âşık olup baldırında şiir yazanlar,
“Nerden düştün buraya” geyiği saranlar,
Ya da “Her öğün senden yemelerine, silip süpürmelerine, artıkları dillemelerine dayanamıyorum. Kurtaracam seni buradan” masalı okuyanlar çıkarsa hiç şaşırmayalım.
“Her zamanki masamı isterim” diye tutturanlara ya da “Buraya ne uzanıyon; kendi önünden yesene lan” diye kıskançlık kavgası çıkaranlara da şahit olabiliriz.
Göbek üstünde çiğ köfte kıyması kararken ya da yumruğuyla soğan kırmaya çalışırken sofra mankenini sakatlayanlara da...
“Biz Urfa’da bunu yerde yeriz. Sofrayı yere kur” taleplerine de...
“Ben sofranın başköşesinde oturacağım” inatlarına da...
“Ben kebaptan sonra bi dilberdudağı alayım” siparişlerine de...
Hatta günün birinde “Evlere sofra servisi yapılır” tabelalarına da...
“Hanım eve geliyom, sen sofrayı kur; pardon, sofraya kurul” mesajlarına da...
“Canım, yoksa Aksaray’dan mı sipariş versek” sözüyle başlayan aile içi kavgalara da...
* * *
“Abazan kültürü” parayla her şeyin satın alınabileceğini kanıtlayan bir “damak zevksizliği”ni daha ithal etti.
Umberto Eco, “Baklagiller olmasaydı Avrupa ortaçağı aşamazdı“ demişti.
Biz ne zaman baklagil tüketmeye başlayacağız ki?