Kendi imzamla köşe yazısı yazmaya Aktüel dergisinde başladım.
1994 yılının eylül ayıydı.
İlk yazılarımdan birinde Sezen Aksu’nun sözleriyle Sertab Erener’in söylediği bir Fahir Atakoğlu bestesi olan “Lal” üzerine şunları yazmıştım:
“Bir gün ülkemin liselerinde demokrasi dersleri okutulacak. Tarih, Türklerin kocaman kırmızı oklarla Orta Asya’ya gelişleriyle başlayıp cumhuriyetin ilanıyla bitmeyecek. ‘Evet, biz de hatalar yaptık’ diyecek tarih, ‘...yenilgilerimiz de oldu, zaferlerimiz kadar...’”
Çiçeği burnunda bir yazarın, doğacak çocuğu için kurduğu “lal hayaller”iydi bunlar...
* * *
Bu hafta oğlumuz 8. sınıfa başladı. Ders kitaplarıyla gelince ilkin “İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük” kitabını açıp inceledik.
Çok şaşırdığımı itiraf edeyim.
14 yıl önce hayalini kurduğum “gün”, gelmiş gibiydi.
Demokrasi, lisede filan da değil, ilkokul müfredatındaydı işte...
Yenilgilerle zaferler, başarılarla hatalar aynı sayfalarda, yan yanaydı.
“İnkılap”, bize derste okutulan hiçbir kitapta olmadığı kadar kanlı canlıydı.
* * *
Bir insan, her şeyden önce içine doğduğu çağın ve kentin ürünüdür.
Kitap bu bilinçle, Atatürk’ü 19. yüzyıl Selanik’inde anlatmaya başlıyor.
Çocukları, kendi doğdukları coğrafyayla Selanik’i kıyaslamaya davet ederek tarihe ortak ediyor.
Kitaba ustaca yerleştirilmiş zihin açıcı sorular, dönem fotoğrafları ve gazeteler, ekmek karnesi ya da cephe mektupları gibi belgeler, sayfalar arasına serpiştirilen sanat eserleri, hatta kimi popüler kültür ürünleri, çocuklara tarihi sevdirme yönünde önemli adımlar...
Sonra... eski kitaplarda olduğu gibi cumhuriyetin ilanıyla bitmiyor inkılabın tarihi... Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’ndan, Serbest Cumhuriyet Fırkası’ndan bahsediliyor. Çocuklardan tek partili ve çok partili rejimleri kıyaslamaları isteniyor.
Ardından DP dönemi ve 27 Mayıs geliyor... AP dönemi ve 12 Mart... 24 Ocak kararları ve 12 Eylül...
İnkılap Tarihi, mecburen “Darbeler Geçidi”ne dönüşüyor.
Kitap, Ermeni sorunu, Öcalan’ın yakalanması gibi mayınlı tarlalardan sıkıntıyla geçip AB süreciyle bitiyor.
* * *
Kitabı yazanlar muhtemel tepkileri gözeterek cümleleri dikkatle seçmişler. Buna rağmen kitap, basında “Skandal” diye karşılandı. Bazı eski siyasiler “Siyasetçileri karalanırken darbeleri övüyor” diye eleştirdi. “Bölücübaşının okul kitabında ne işi var?” diyenler oldu.
Okurken ben de kimi eksiklerden ve bazı ifadelerden rahatsız oldum.
Menderes’in devrilişi var, asılışı yoktu.
Misyonerlik faaliyetleri, abartılı bir kindarlıkla aktarılmıştı.
“Özgürlük ve eşitlik isteyenlerin, emperyalizme karşı çıkanlar”ın “terörist” gibi algılanmalarına yol açacak ifadeler vardı.
Ana babalar çocuklarının dersleriyle biraz ilgilenirlerse kendilerince “sakıncalı” gördükleri yerleri düzeltebilirler. Ama önemli olan, Türkiye’nin kendi tarihini eğrisi ve doğrusuyla okullarda okutma yönünde bir ileri adım atmasıdır.
Üniversitede İnkılap Tarihi okutan bir arkadaşım, kitabı sorduğumda “İlkokuldan bu birikimle yetişip gelen öğrenci karşısında bizim de kendimizi yenilememiz gerekecek” dedi.
Öğretmenler, ebeveynler ve siyasetçiler için de geçerli bu...