Berlin
Türkiye değişiyor mu? Bu soruya kamuoyu araştırmacısı Prof. Dr. Yılmaz Esmer, değişim efsanesini yıkan bir cevap verdi:
“Hayır, değişmiyor!”
Esmer’in dinleyicileri Türk perakende sektörünün önde gelen 110 lideriydi. Dünyanın ve Türkiye’nin nereye gittiğini tartışmak üzere Berlin’de bir araya gelmişlerdi.
Üretim yaptıkları toplumun tüketici eğilimlerini daha yakından tanımak istiyorlardı.
Prof. Esmer, çok net örnekler verdi:
1990’da yaptıkları bir araştırmayı 2007’de tekrarlamışlardı:
“Mutlu musunuz?” sorusuna 17 yıl önce “Evet” diyenlerin oranı değişmemişti.
Hayatında bir toplu dilekçeye imza atmamış olanların oranında son 17 yılda hiç artış olmamıştı.
Dinin ve milliyetçiliğin düzeyini saptayan yanıtlar da aynı kalmıştı.
Hâlâ toplumun yüzde 75’i “Erkeklerin kadınlardan daha iyi siyasetçi olacağına” inanıyordu.
Hâlâ “en güvendiği kurumlar” sorulduğunda en başa ordu ve polisi, en alta Avrupa Birliği ve basını yazıyordu.
Değişen bir tek şey vardı:
Güven...
Türk halkı 17 yıl öncesine göre çok daha güvensizdi.
* * *
Esmer’in verdiği bilgiye göre, “İnsanların çoğuna güvenilebilir” yargısına İsveçlilerin yüzde 68’i “Evet” demiş.
Türkiye’de bu oran 1997’de yüzde 10’muş.
2007’de yüzde 5’e düşmüş.
Yani 17 yılda güvensizlik katsayısı yüzde yüz artmış,
Türkler, insanlara güvenlerini büyük oranda yitirmişler.
Ve bu skorla Türkiye (Trinidad’dan sonra) “dünyanın en güvensiz toplumu” unvanına kavuşmuş.
Çocuklarının internet yazışmalarını denetleyen anne babaların ülkesi burası... hastaların bir doktorun verdiği raporu kapı kapı dolaşıp başka doktorlara gösterdiği memleket...
Kiracının ev sahibine, ev sahibinin kiracıya güvenmediği, hocanın öğrenciye, öğrencinin hocaya itimadının kalmadığı, politikanın neredeyse sadece yolsuzlukla anıldığı bir kuşku diyarı...
“Kiminle komşu olmak istemezdiniz?” sorusuna “eşcinseller”le başlayıp sırasıyla “AIDS’liler, nikâhsız yaşayanlar, Tanrı’ya inanmayanlar, Yahudiler, aşırı solcular, aşırı sağcılar, Hıristiyanlar” diye uzun bir liste yapan, yani farklılığa katlanamayan tahammülsüzler toprağı...
* * *
Sunuşun sonunda Prof. Esmer, “Güven düşükse ticareti sürdürmek de, demokrasiyi işletmek de zordur” dedi. Güven arttıkça yolsuzluğun azaldığını, güven düştükçe suçluluk oranının tırmandığını rakamlarla kanıtladı. Güvensizliğin ancak eğitimle aşılabileceğini, diplomasızlara göre üniversite mezunlarının çok daha güvenli olduklarını anlattı.
Bu sonucu dehşetle dinleyen, perakende sektörünün önde gelen birkaç isminin tepkisi ne oldu biliyor musunuz?
“Bu araştırmaya güvenmiyoruz” dediler ve böylece araştırma sonucunu harfiyen doğrulamış oldular.
Oysa konferansa katılan 110 liderin yarıdan fazlası “Gelecek nesiller bize göre nasıl bir dünyada yaşayacak?” sorusuna “Daha güvensiz” yanıtını vermişti.
* * *
Kabullenmesi zor, ama Türkiye ciddi bir güven bunalımı yaşıyor. Değişim umudunu yitirmiş bir toplumun yabancıya, farklı olana, giderek yakınlarına ve nihayet kendine güvensizliği günden güne artıyor.
“Öğün, çalış, güven” öğüdünün ilk maddesinde takılıp kalmışa benziyoruz.
Ve “eğitim şart” demek dışında bir çare görünmüyor.
Peki dünya nereye gidiyor?
Konferansta onu da Fransız yazar Jacques Attali anlattı. Onun saptamalarını bir başka yazıda özetleyeceğim.