Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İçeride yine bir kütüphane atmosferi var; kediler yine ortalıkta turluyor; yine her an sıcak çay-kuru pasta ikram ediliyor. Rahşan Hanım yine konukları ayakta, güler yüzle karşılıyor.Ama ilk kez Bülent Ecevit yok.O, kaloriferin üzerindeki siyah beyaz fotoğraftan el sallıyor.Fotoğrafın altında, kırmızı kadife kutuda bir Türk bayrağı var.Cenazede tabutunu sarmalayan bayrak bu...Fotoğraf, o tabutun önünde taşınan fotoğraf...* * *Ölüm gecesini dinliyorum Rahşan Hanım'dan...Kara haber gece ulaşmış eve... Son yıllarında onlara kol kanat geren korumaları Recai Birgün arayıp haber vermiş."Son hafta ağırlaşmıştı zaten. Artık tepki vermiyordu" diyor Rahşan Ecevit...Hemen hastaneye gidip son kez görmüş eşini...Vedalaşmış.Sonrasını hep birlikte izledik:60 yıllık yoldaşının cenaze arabasına sevgiyle kelepçelenmiş bir yalnız kadının sessiz yürüyüşü...Ve ona saygıyla eşlik eden on binlerce insan...Törenden sonra yakınlarıyla eve gelmişler.Emrehan Halıcı, "Bizim yorgunluktan gözlerimiz kapanıyordu ama Rahşan Hanım hâlâ konuklarına çay servisi yapıyordu" diyor.Recai Birgün, "Gece yatarken hepimiz hasta olmayalım diye ilaç aldık, o almadı. Bizi teselli etti" diye ekliyor."Nereden buluyorsunuz bu gücü?" diye soruyorum; "Seçim gezilerinden alışkınım" diyor Rahşan Hanım:"Orada da gazeteciler yorgunluktan seçim otobüsünde uyuyakalırdı, 'Bu gençler ne kadar dayanıksız' diye konuşurduk aramızda..."* * *Eşini anlatmaya başladığında, "Bülent" adını, her zamanki gibi sonunda "d" vurgusuyla anarken sesi titriyor, ilk kez ağladığına tanık oluyorum:"Bülend benden ne bekliyorduysa cenazede onu yapmaya çalıştım" diyor."Güçlü ve vakur olmak", adeta bir son görev talimatı...Belki yüzünü görmek istemeyeceği insanların elini sıkmasının, en sevmediklerini evde kabul etmesinin ardında da bu var:Eşinin ondan istediği gibi davranmak... Ama bu yanıtın içinde, "Yoksa bana kalsa..." türü bir devam cümlesi kımıldıyor."Siyaset böyle çünkü" diyor; bir ikiyüzlülük mesleğinden söz edercesine...* * *Meclis'te, camide, bir dönem tokalaşmadığı bazı elleri mecburen sıkarken zorunlu bir protokol görevini yerine getirdiğini, ama onları asla affetmediğini düşünüyorum.Bülent Ecevit, muhalifleriyle bir dönem nasıl çatıştığını unutmuş, onları kalben affetmese de mecburi ortaklıklar kurmuştu; "...çünkü siyaset böyle"ydi.Ama Konfüçyus'un dediği gibi:"Kadın, affetse de unutmaz"dı.Rahşan Ecevit de unutmadı.Ama şimdi kararlı:Önce eşinin adına bir vakıf kuracak.Onun kütüphanesini vakfa devredecek; arka odadaki kıymetli arşivi elden geçirecek.Yazıp bıraktığı son kitabı "Osmanlı Tarihi"ni -Prof. İlber Ortaylı'nın yardımıyla- yayına hazırlayacak.Sonra da, 50 yıl "hiç sevmediği siyaset"le uğraşan eşini, hiç olmazsa ölümünden sonra o siyasetin içinden, Devlet Mezarlığı'ndan kaldıracak; Gölbaşı'nda satın alacağı bir arazide hazırlayacağı gösterişsiz aile mezarlığına taşıyacak.Günü gelince onunla orada, hep yaşamak istedikleri doğanın kucağında buluşmak üzere... can.dundar@e-kolay.net Ankara Or-An'da tarihi kararların alındığı meşhur ev sessiz... Büyük fırtınadan sonra yatışmış, eski sükûnetine kavuşmuş gibi...