Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

3 meleklerdi. Sabrina, Jill ve Kelly... Charlie adında yüzünü göstermeyen patronlarının talimatıyla her hafta ekranda maceradan maceraya koşarlardı.
Ben esmer meleği beğenirdim, ama 70’lerin tek kanallı televizyonuyla yetişen ergenlerin çoğunun favorisi Jill, yani Farah Fawcett’ti.
Kocaman ağzına yayılan gülümseyişinden çok, şakaklarında dalgalanan aslan yelesi saçlarıyla meşhurdu.
Kuaförler “Farah saçı” yapmaktan yorulmuş, piyasa caddeleri, yelelerini savurarak turalayan aslanlarla dolmuştu.
Dizi bitince Farah da kaybolup gitti.
Ta ki geçen haftaya kadar...
Ekrana döndüğünde tanıyamayacağımız kadar değişmişti. 62’sine varmış ve kansere yakalanmıştı. Ama kendini bırakmamış, onu dünyaya tanıştıran kameralara özel dünyasını açmış, kansere karşı verdiği mücadeleyi belgelemişti.
Zorlu anlarını görüntüleyen bu belgeselin en çarpıcı bölümü, o efsanevi saçlarını kesişiydi. Farah’ın en yaralı anında kameralar önünde aslan yeleleriyle vedalaşması, hastalığından çok konuşuldu. Acaba neden?
O saçlar, bir kuşağın belleğinde yer ettiğinden mi?
Yoksa her bunalım döneminde soluğu kuaförde alan kadınlarla saçları arasındaki özel ilişkiden mi? Bu soruyu çözmek için saç diplerine dek inmek gerek...
* * *

Farah’ın saçları

Bir kadın için saçın ne anlama geldiğini Kutluğ Ataman’ın “Peruk Takan Kadınlar” çalışmasından öğrenmiştim ben...
Orada Nevval Sevindi, hastalıkla savaşımını anlatırken göğüs kanserinde terörist hücrelerin kadın kimliğinin en önemli  2 sembolüne saldırdığını söylüyordu:
Göğse ve saça...
O da Farah gibi, hastalığını içine kapanarak yaşamak yerine, herkesle paylaşıp bir mücadele alanı haline getirmişti.  Tek bir şey dışında:
Saç...
“Kanser olduğum dönemde en hassas olduğum konu saçtı” diyordu Ataman’a... O kadar özendiği saçlarını yitirmek onu travmaya sürüklemişti. Evdeyken eşarp takıyor, denizde başına bone geçiriyor, radyoterapiye bile perukla giriyordu. Haftada iki kez kuaföre gidip peruğuna şekil verdiriyordu.
Saçlarının yeniden çıkması, ikinci doğum gibi gelmişti ona...
* * *
Saçın kadın için simgesel anlamını çözmek, kadın saçının örtülmesi ısrarını da açıklıyor.
Stanford Üniversitesi’nden antropolog Carol Delaney, (Abdelwahap Bouhdiba’ya atfen) “İslamiyet’te cinsel ve dinsel açıdan inkâr edilemez bir saç fetişizmi olduğundan” söz eder.
Delaney, “Türk Toplumunda Saçın Anlamı” başlıklı makalesi için bir Orta Anadolu köyünde çalışmıştı. Düğün öncesi gelinin saçının örülmesini anlatırken şöyle diyordu:
“Uzun saç, kadınlığın sembolü ve övüncüdür. Ama kadınların sınır tanımayan, serbest cinselliklerinin kontrol altına alınması gerekir. Bu, evlilikte saçın örülmesiyle sembolize edilir.”
* * *
Farah’la başladığım saç notlarını 4 yıl önce Venedik bienalinde gördüğüm bir çalışmayla bitirmek istiyorum:
İranlı Mandana Moghaddam’ın, 21. yüzyıl İran kadınını sembolize eden bir yapıtıydı bu...
Ortada belki taş kafalıları, belki katı kurallardan oluşmuş bir sistemi sembolize eden dev bir beton kütle vardı. Bu kütle 4 ucundan 4 uzun saç örgüsüyle tavana asılıydı.
Salona girdiğiniz anda aklınızda şu soru uyanıyordu:  “Acaba beton blok mu kadınları örgülü saçlarından yakalamış aşağı çekiyor, yoksa kadınların saçları mı beton bloğu taşıyor?”
Sizce?