"Onlar" gibi olmakla, "kendimiz" gibi olmak sarkacında gidip geliyoruz.O sarkaç gidip geldikçe bizi kimlik denilen duvara vurup dönüyor.En son Cannes'da da yaşadık bunu...Avrupa sosyetesinin tatil beldesi, 9/8'lik Türk ritimleriyle titredi önceki gece...Sahildeki davetin ev sahibi "Uluslararası Reklam Festivali"nde Türkiye'yi temsil eden Milliyet'ti; ritmi vuran ise Burhan Öçal...Tam bir "Türk gecesi"ydi:Ateşte döner, yanında rakı, üstüne baklava...Darbukanın ilk ritimleriyle kalktı eller; diplomatlar, reklamcılar, gazeteciler neşeyle tempo tuttu. Türk güzeller göbek attı.Atatürk'ün gemisi Savarona, açıktan olup bitene baktı.Bir ilkti. Güney Fransa gibi zor bir coğrafyada dosta düşmana "Biz de varız, buradayız" diye bayrak gösterildi.* * *Lakin reklam yarışmasından elimiz boş döndük.Neden?Öncelikle katılım azlığından... Yarışan 20 bin işin sadece 135'i Türk reklamcılara aitti. Bu, işin nicelik yanı...Nitelik konusunda ise gördüğüm reklamların çoğunda, sözünü ettiğim türden bir kimlik arayışı vardı.Kimisi öykünmeciydi. Kimi iyi fikri, kötü paketlemiş gibi...Çoğu da tersine; fikri zayıf, ambalajı iyi...* * *Asıl sıkıntı şu ki, katılan reklamların çoğu Türkiye'den gelmiş gibi değildi.Oysa "globalleşen" dünya, gözünü tamamen yerele çevirmişti.Kazananlar, çoğunlukla yerele vurgu yapan cesur reklamlardı.Özellikle Brezilyalılar, Kolombiyalılar, renkli, sıcak, basit ama yaratıcı fikirlerle gelmişlerdi; ödülleri silip süpürdüler. Japonlar da öyle...Bizim reklamlarda ise tek tük başarılı örnekler dışında yerel tatlar taşıyan, cesur fikirler, kampanyalar çıkmadı pek...Yenilikçi fikirleri delilik alameti sayan tutucu geleneğin tortusu mu bu?Cannes jürisindeki iki Türk'ten (biri Ali Taran'dı) Demet İkiler, Türk reklamcıların, -Türkiye gibi- kendini anlatmakta biraz demode kaldığından yakınırken, yaratıcılığın körelmesinde reklamverenin de sorumluluğunu vurguluyor:"Türkiye'de yeni fikirlere uygulama şansı verilmiyor, uçukluk, sivrilik yadırganıyor. O yüzden de genç beyinler, düşündüğünü uygulama cesareti bulamıyor. Oysa burada cesur bir fikri, en uygun iletişim yöntemleriyle, en ulaşılmaz sanılan müşterilere iletebilenler ödüllendiriliyor."* * *Görünen o ki, "biz/onlar" ikileminde doğru formül, "Onlar beğenir mi?" kompleksini aşıp bize ait olanı bütün canlılığıyla öne çıkarmak ve bunu yaparken de en kışkırtıcı, en aykırı fikirlerin dahi özgürce sergilenmesine ortam yaratmak...Evrensel olana gidenin yolu, bu özgünlükten ve yerellikten geçiyor.Türk gecesinde darbukasıyla mucizeler yaratan Burhan Öçal, bu ortak paydayı yakalamış gibi görünüyordu.Hem bizi, hem Cannes sahillerini aynı coşkuyla dalgalandırmasının sırrı buydu belki de... can.dundar@e-kolay.net Türkiye'nin Batı ile ilişkilerinde ilk günden beri süren bir ikilem var: