Yıllardır iç cebimden not defterim eksik olmaz; içine bölük pörçük, yarım yamalak fikirler, anılar, dizeler karalarım. Bazen o karalamalardan bir yazı çıkar; yazıya soluğu yetmeyecek notlar da ilelebet orada kalır.
Bugün ortaya, not defterinde aklıma takılan basit sorulardan çalakalem bir derleme yaptım:
Siz niye durdurmadınız?
Adana’da 27 yaşındaki karısını 7 yaşındaki oğlunun gözü önünde kurbanlık koyun gibi kaldırıma yatırıp 55 yerinden bıçaklayan işsiz Aydın Kara’nın cinnet görüntülerini izlemişsinizdir.
"İnsanım" diyen herkesin yüreğini parçalayan görüntüler.
Vatan, haberi "Vahşeti seyrettiler" manşetiyle vermişti; polisin bu gözü dönmüşlüğü acz içinde seyredişinin ibret fotoğraflarıyla...
Lakin, haberin görüntülerinin çoğu televizyon ve gazetede yer almasından, seyirciler arasında bir başka meslek grubu daha olduğu anlaşılıyor.
Sahi, "55 darbe" boyunca biz gazetecilerin yapabileceği bir şey yok muydu; "vahşeti seyrettirmek" dışında?..
My Cep
Genç Parti’yi suçluyorlar ya; seçmene rüşvet dağıtıyor, konserle, yemekle, boş vaatle taraftar topluyor diye...
Vatandaştaki "Sen ne veriyorsun" merakı, son 20 yılda elbirliği ile yarattığımız bir iştah değil mi?
Yine kendimizden başlayalım; seyirciyi ekrana bağlamak için dizilerin içine saçma sapan sorular sıkıştırıp, "Aferin bildin" diye hediyeye boğmadık mı?
Kupona alıştırdığımız okuru, sonradan daha iyi kupon için gazetesini değiştirmekle suçlamadık mı?
"Benim memurum işini bilir" diye rüşvete cevaz verip, "cepöçiye, rüşvetçiye göz kırpmadık mı?
Banka hortumlayanları, bankalardan sorumlu bakan yapıp üçkâğıtçılığın bela değil itibar getirdiğini kanıtlamadık mı?
Ektiğimiz tohumlar "genç" meyvelerini veriyor, okur ve seyirciden sonra seçmen de "Daha çok veren"e gidiyor, şaşacak ne var?
Kot niye yasak?
Milli Eğitim Bakanı Necdet Tekin, liselerde pantolon yasağına son verdi ve bunun haklı gururuyla ütülü siyah pantolonlu kızlarla fotoğraf çektirirken "İşte idealim buydu. Uyguladık, oldu. Dünya da yıkılmadı" dedi.
Bizden bir sonraki kuşak, kotu, spor ayakkabısı, favorisi, saçı, başörtüsü nedeniyle okuldan kovulan öğrencileri ve okullardaki kılık kıyafet yasağını acı acı gülümseyerek anımsayacak.
Belki bütün gençleri tek bir formaya hapsetmenin, yoksul öğrenciyi zengin karşısında ezdirmeme gibi bir mantığı var.
İyi de öyleyse bile, mesela kot niye yasak?
Gençlerin en ucuza alabilip, içinde en çok rahat ettikleri giysinin, okulda tamamen yasak olması, reklamlarda lastik ayakkabının dersi kırıp özgürleşmekle tanıtılması gençlerin okuldan neden soğuduğunun ipuçlarını vermiyor mu?
Kötü şiir yerini buldu mu?
İnsanların yarısı tuvalette bir şeyler okuyormuş; o yüzden Almanya’da, üzerine şiir ve öyküler basılmış tuvalet kâğıtları çıkarılmış piyasaya... Rulo boyunca kısa öyküler ve şiirler sık sık tekrarlanıyormuş, hem okuyan yarım bırakmasın, hem sonra gelen de nasiplensin diye...
Edebiyat yaygınlaşıyor diye sevinmeli mi?
Artık sadece taharete yarıyor diye yerinmeli mi?