MMİLLİYET’in önceki günkü (29 Mayıs 2025) sürmanşetinde yer alan “Haslet Abi’ye veda” başlığına ve omuzlarda taşınan tabut fotoğrafına bakarken uzun yıllar öncesindeki (22 Haziran 1983) bir başka birinci sayfayı anımsadım... Orada da Haslet’in sembolleşen her yeri beton bir İstanbul ve kalan tek yeşil alan mezarlık karikatürü altında şunlar yazıyordu:
27 ülkeden 474 sanatçının katıldığı “Uluslararası 1. Simavi Karikatür Yarışması”nda gazetemiz karikatüristlerinden Haslet Soyöz 2. seçildi...
İçim acıdı... Ama hafiften bir tebessümle de “Haslet’e veda sadece fiziken, o da daha ilk yıllarında MİLLİYET’in unutulmazları arasında yerini aldı” diye düşündüm... Hem işkolikliği, ismiyle tam anlamıyla örtüşen kişiliği ve yeteneğiyle hem de yarattığı çizgi karakterleri, çok sayıdaki yeni başarıları, ödülleriyle Haslet, bunu daha da pekiştirdi hep... Haslet, hızlı düşünüp çok kısa sürede çizebilen, teknoloji ürünleri, uçak gemi maketleri merakı ve ressamlığıyla herkesten farklı çok yönlü bir yetenekti.... Onun haklı olarak büyük gurur duyduğu onur madalyasını da Türkiye’nin en büyük çizeri olarak kabul edilen Turhan Selçuk 1996’da Milliyet Yayınları’ndan çıkan “HASLET” adlı albümüne yazdığı önsözdeki şu satırlarla vermişti:
“Haslet Soyöz ayrıcalığı olan birkaç mizah çizerimizin başta gelenidir. O yılmamış, savaşmış, uğraş vermiş ve Türk basınında hak ettiği saygın yeri almıştır...”
***
Dolayısıyla artık Haslet’in yeteneği ve eserleri hakkında yorum yapmak bizi aşar ama aynı gazete yoldaşlığı, dostluk, yaşanmışlıklar denildiğinde geride o kadar çok özel fotoğraf karesi var ki hem de neredeyse yarım yüzyıldır kesintisiz ve son ana kadar. Sevinçte de acılarda da... Mesela Haslet’in gazetede en çok ziyaret ettiği kişi Altan Erbulak’tı. İsmet Tongo’nun olduğu şamata-gırgır ortamında sıkça ben de bulunurdum.1 Mayıs 1988’de ise kalp krizinden ölen Altan Abi’nin bulunduğu evden cenazesini almak durumunda kalmıştım. Altan Abi’nin parmağındaki alyansı ve üzerindeki 200 doları Gayrettepe’deki evinde eşine teslim ederken de Haslet oradaydı...
Haslet ile eskilerde özellikle seçim dönemleri dahil sıkça birlikte doğu ve güneydoğu seyahatlerimiz de oldu. Ben izlenimlerimizi yazardım o da çizgileriyle olayı yansıtırdı… Başımızdan geçen ilginç olaylara da iş bitip akşam yemeğinde bir iki kadeh demlenirken kahkahalarla gülerdik. Hiç unutmam, Güneydoğu seyahatlerimizden birinde kalaşnikoflu adamların korumasındaki aşiret reisinin evinde konaklamıştık. Silahlı korumalar evin dışındaki tuvalete giderken dahi bizi yalnız bırakmamışlardı...
***
Su gibi akan yılları, yaşanan olayları düşünüyorum da Haslet’le hiç kırgınlığımız, küskünlüğümüz olmadı. Özellikle son yıllarda ağırlıkla konuştuğumuz da Haslet’in uzun yıllar önce çizgileriyle sembolleştirdiği İstanbul’da tükenen ve sadece mezarlıklarda kalan, yeşile, doğaya olan tutkusuydu… Onun için de kendisinin kopyası oğlu Kerem, eşi Ayla ve küçük oğlu köpeği Tarçın ile birlikte her fırsatta soluğu Küçükkuyu’daki “cennetinde” alıyordu... Yaşıyor olsaydı tek yapmak istediği şey, özlemi de buydu... Bilinci kapanmadan önceki son konuşmamızda da “İyileştiğinde birlikte gideriz” diye sözleşmiştik... Ama hastalık seyri buna izin vermedi maalesef...
Ölümünden bir gün önce evinde kendisini son kez gördüğümde ise gözlerimizle vedalaşıp, el ele tutuşabildik sadece... Sonrasında da başından bir an bile ayrılmayan, üzüntüsünü, gözyaşını içine gömen sevdiceği, eşi Ayla’sından gelen bir telefon:
“Haslet’i kaybettik, kalbi durdu...”
Şimdi Haslet vasiyeti gereği defnedildiği Sakarya Geyve Bağlarbaşı Köyü’nde...
Mezarlığın hemen yakınında da Ayla’nın anne evi var. Haslet’in mezarının bulunduğu yerde ağaçlar arasında yemyeşil bir tepede... Tablolarında resmettiği gemilerin kaptan köşkü gibi...
Çok sevdiğin, hasret çektiğin yeşillikler içinde huzurla uyu kardeşim...