Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

"Vizeniz yok. Kıbrısa giremezsiniz."Bunu söylerken mahcup bir edası var. "Oh olsun" havasında değil... Tunç, biletleri ve vizeleri alan turizm şirketinin "Yunan vizesiyle Güney Kıbrısa da girebilirsiniz" dediğini hatırlatıyor."Yunanistan ayrı, Kıbrıs ayrı devlet... Bize ayrı vize lazım" diyor polis...İyi de, Türkiyede Güney Kıbrıs temsilciliği yok ki vize alabilelim? O yüzden Atina üzerinden geldik.Pek karşılaşmadıkları bir durum bu... Sorun, üst kademeye taşınıyor. Biz bekliyoruz. Pasaportlar o odadan bu odaya gidiyor. Ve karar çıkıyor:"İlk uçakla geri yollanmalarına..."Bavulları alırken hâlâ direniyoruz, "Vize verin o zaman" diyoruz.İşte bu aşamada "bizim mahalle"nin o malum kuralı devreye giriyor:"Her şeyin bir yolu bulunur."Birkaç dakika sonra uzun boylu bir yetkili gizlice zafer işareti yaparak müjdeyi veriyor: "Amirimiz Atinayla görüştü. Size bir ayrıcalık yapıyoruz."Adam başı 5er pound vererek vizeleri alıyoruz. "Zafer", çikolata ikramıyla kutlanıyor.İşte duvarın öte yanındayız. Larnaka Havaalanı... Pasaport kontrolü... Rum polisi bir uzattığım pasaporta bakıyor, bir yüzüme... Sonra "Yorgo" diye karşı bankodaki polise sesleniyor. Bir süre onunla konuştuktan sonra acı gerçeği açıklıyor: Ama unutmamak gerek ki, duvar "çifte tuğlalı"...Birini delince, diğeri çıkıyor karşına...Larnakadan Lefkoşaya geçiyoruz. Burası, "Dünyanın son bölünmüş kenti"... Kentin ortasından geçen yeşil hat, Rumları Türklerden ayırıyor.Tel örgülere yaklaşınca bir yanda Yunan bayrağını görüyorsunuz, öte yanda Beş Parmak Dağlarının eteğine işlenmiş dev KKTC bayrağını ve "Ne Mutlu Türküm Diyene" yazısını... Rum tarafındaki afişlerde ise "tel örgüleri parçalayıp Türk işgali altındaki köylerine doğru el ele yürüyen Rumlar" resmediliyor.Hep Türkiyeden giriş yaptığımız KKTCye, bu kez Rum kesiminden girmek istiyoruz. Acaba geçebilir miyiz? Son kent Bir süre önce, iki kesim arasında geçişlerin serbest bırakılmasının ardından, binlerce Türk ve Rum, gündelik olarak karşı tarafı ziyaret ediyor. Ancak Kıbrıslı olmayan Türkler için bu, o kadar kolay değil.Bayramın 2. günü akşamüstü, ellerinde alışveriş torbalarıyla KKTCye dönen Kıbrıslı Türklerin arasına karışıp ünlü Ledra Palas geçidine yöneliyoruz. Sadece o gün o kapıdan Rum kesimine 12 bin Kıbrıslı Türk geçiş yapmış. Bazılarına "Neden geçtiniz" diye soruyorum. "Meraktan" diyor gençten biri... Yaşlı bir çift, "Bayram alışverişi için" diye yanıtlıyor:Kontrol noktasından önceki son kafede Türklerle söyleşiyoruz. Durumumuzu öğrenince karşıya geçip geçemeyeceğimiz üzerine bahse giriyorlar:Kimi "Rum polisi salmaz" diyor.Kimi "Türk polisi koymaz". Bir günde 12 bin geçiş Adayı bölen sınır hattındayız şimdi... 150 metrelik yol boyunca önce Rum kontrolünden geçip Birleşmiş Milletlerin tampon bölgesine girecek, sonra da KKTC tarafındaki Türk kontrolüne başvuracağız.Rum pasaport noktasındaki tabelada "Türk askeri ve yerleşimcileri adayı terk etmeli" yazısı okunuyor. Bez afişlerde ise insan hakları örgütlerinin, "Türklerin insanlık dışı uygulamalarını durdurması" isteniyor. Panolarda Türk işgal kuvvetlerinin yaptığı öne sürülen "katliamların" eskimiş fotoğrafları duruyor.Pasaportlarımızı inceleyen Rum polisi rahat bir eda ve düzgün bir İngilizceyle "Geçebilirsiniz" diyor, "...ama Türkler bırakır mı bilmem". Katliam fotoğrafları Şimdi yaklaşık 500 metrelik bir yoldan ibaret, tampon bölgedeyiz.BMnin sorumluluğundaki bu yolun solunda tarihi Ledra Palas Oteli var. Sağda ise camlarında kum torbaları, duvarlarında kurşun delikleri, balkonlarında tel örgüleriyle, terk edilmiş villalar...Yolda, bu dekora inat bir neşe içinde bavullarını sürüyerek Kıbrıslı Türkler yürüyor.Az ötede "KKTC" tabelası görünüyor. Türk Kontrol Noktasına yaklaşıp geçmek istediğimizi söylüyoruz."Maalesef" diye boynunu büküyor Kıbrıslı Türk polis; "Kıbrısa Rum kesiminden giriş yapan hiçbir TC vatandaşı KKTCye sokulmuyor. Kesin kural böyle..."İngiliz, Japon ya da Yunanlı olsak, girebilirdik. Türk olduğumuz için cezalı mıyız?Üzülüyor polis memuru... Bu mantıksızlığı açıklamaya koyuluyor:"Bir Yunanlı da adaya KKTCden giriş yapsa Rum tarafına sokulmuyor. Biz de misilleme yapıyoruz. Bir de tabii Türkiyenin tanımadığı Rum yönetiminin tanınmasını engellemek için..."Zorlamak anlamsız. Çaresiz dönüyoruz. Yassah hemşerim İlk defa bir Türk devletine Türk vizesiyle giriyorum. Normalde Türk pasaportuyla vizesiz girilebilen KKTCye Rum kesiminden geldiğimiz için bu belgeyle geçebiliyoruz. Aslında iki kesimin de duvarı aralaması, iki kesimde de katı kurallardan ve çözümsüzlükten duyulan bıkkınlığın göstergesi. İşte Türk vizesi Oğlumla birkaç yıl önce "Duvar" diye bir masal yazdık. Geçen yıl basıldı. Şimdi ise tiyatroda sahnelenmek üzere...Bir duvarın ayırdığı çocukların öyküsü bu... Çocukların oyunları, urbaları, şarkıları, tayınları birbirine tıpatıp benziyor. Ama duvar, onları birbirinden ayırıyor. Ve bir gün çocuklar öbür tarafa geçiveriyor.Masalı yazarken oğlum henüz "Son duvar"ı görmemiş, karşıya geçmemişti. Bu bayram görsün, geçsin, "öte taraf"ın çocuklarıyla, oyuncaklarıyla, yemekleriyle tanışsın istedim.Hemen tüm seyahatlerimizin eşsiz yol arkadaşları Tunç ve Neptün Soyerle birlikte iki aile "Son duvarın ardı"na, Kıbrıs Rum Kesimine uçtuk.Ve Kıbrısta çözümün yaklaştığı şu günlerde, yıkılmaya yüz tutan duvarın ardında Avrupa Birliği için gün sayan bir halkın nabzını tuttuk.Gazeteciler, 3 - 5 günlük gezilerde koca toplumları, asırlık sorunları anlamış gibi anlatmaya bayılırlar. Bu yazı dizisi, o tür iddialardan azade, "çok yakınımızdaki uzak bir diyar"dan izlenimler aktarmak dışında amaç taşımıyor. SON DUVAR Çıkışta Kıbrıslı gazetecilerin cemiyeti var. O binanın önünde daha önce NTVden tanıdığım bir meslektaşla karşılaşıyorum. Şimdi bir Kıbrıs televizyonunda çalışıyor. Bir Türk grubun içeri alınmadığını öğrenmiş bile... "Sen miydin o" diyor. "Niye gazeteci olduğumu söylemediğimi" soruyor. "İçeri girmek değil, durumu görmek istedim" diyorum.Röportaj talep ediyor. Yaşadıklarımızı kameraya anlatıyorum. O arada öğreniyorum ki, yönetime yakın kanalın yöneticileri, "haberi" Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Serdar Denktaşa iletmişler bile...Yine "bizim mahallenin malum kuralı" devrede:"Her şeyin bir yolu bulunur."Az sonra "kapının açıldığı" haberi geliyor. Yeniden pasaport noktasına gidiyoruz. 10 dakika önce üzgün bir edayla, "Kesin kural var, geçemezsiniz" diyen polis, bu kez daha da üzgün, "Talimat geldi, size vize verip geçireceğiz" diyor. Mührü vuruyor.Arzumuz hilafına bahşedilen bu ayrıcalıktan memnun olmasak da yetkililere duyarlılıkları için teşekkür ederek aşıyoruz duvarı...İşte aynı gün içinde duvarda iki taraftan açtığımız iki gediğin öyküsü...İkisinde de "bizim mahallenin kuralları" girdi devreye...Burada işler, böyle çözülüyor.Darısı "asıl çözüm"ün başına...Dipnot:Gece öğrendim ki, benim röportaj, kanalda sansüre uğramış.Dedik ya, "bizim mahalle" diye.. Bizim mahalle can.dundar@e-kolay.net YARIN: Duvarın ardından insan öyküleri...