İnternette taraftar siteleri coşmuş durumda... Fenerbahçe - Panathinaikos maçı fanatik Galatasaraylılara "Yunan’ı tutarım da Fener’i tutmam" iddiasını kanıtlanma şansı verdi.
Dün Cimbomlulara ait bir internet forumunda "Acilen Yunan bayrağı gönderin" çağrısı vardı.
***
Her ne kadar Fener - GS rekabeti bu iki takımın tarihi kadar eskiyse de, bilebildiğim kadarıyla şimdiye kadar takım histerisi, milli hislerin hiç bu kadar önüne geçmemişti.
"Ezeli rakipöten ne kadar nefret edilirse edilsin, "ebedi düşman"a karşı oynuyorsa hiç olmazsa sessiz kalınırdı. Hele milliyetçi hissiyatın en çok yükseldiği Yunan maçlarında Türk seyircisinin mavi - beyazlı renklere alkış tutması akla bile gelmezdi.
Kırmızı - beyaz bayrak, her daim takım sancağının önünde yürürdü.
Son zamanlarda bu tavrın değiştiğini görüyoruz.
Özellikle Fenerbahçe - Panathinaikos maçı açıkça gösterdi ki, "Rakibimin rakibi, müttefikimdir" ilkesi, bu müttefik bir Yunan takımı dahi olsa, geçerli...
O kadar ki, çoğu Galatasaraylı, Şükrü Saracoğlu Stadı’nda Fenerliler arasında oturmaktansa Atina’da Panathinaikoslular arasında olmayı tercih eder durumda...
***
Son 10 yılda zuhur eden bu gelişmenin içten içe yaşanan bir değişimi dışa vurduğuna inanıyorum.
Küreselleşme rüzgarı, ulus - devletin altını oyuyor.
Yıllar yılı bütün toplumsal farklılıkların üstünü örten milli kimlikler örseleniyor.
Aşınmış ulusal semboller, farklı gelir, inanç, meslek, takım, fikir sahiplerini bir arada tutmaya yetmiyor. Bunlar yerine daha küçük ölçekli aidiyetler öne çıkıyor. Farklı çıkar gruplarını temsil eden kulüpler, örgütler, şirketler sahne alıyor.
"Millet" kavramının aşınmasıyla doğan büyük boşluğu yeni kimlikler doldurmaya çalışıyor. "Kendini nasıl tanımlarsın" sorusunu "Türk" diye yanıtlayanların yanı sıra "Müslüman", "solcu", "çevreci", "kadın", "Beşiktaşlı", "kolejli" diye yanıtlayanlar ortaya çıkıyor.
Dikkat ettiyseniz nicedir kulüp maçları, milli maçlardan daha fazla ilgi görüyor. Taraftarın önceliği de değişiyor:
Önce kendi takımı, sonra milli takım...
Hayatın pek çok alanında gözlüyoruz bu gelişmeyi:
Uluslararası bir şirketin Türk yöneticisi, şirket çıkarını ulusal çıkarın üzerinde görebiliyor.
Türkiyeli hukuk mağdurları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde ülkesini mahkemeye verebiliyor.
Milli ekonomiye katkı olsun diye yerli markaları tercih etmenin de modası geçiyor.
Sonunda, milliyetçi hezeyanın en yüksek olduğu alanlardan biri sayılan futbolda da ortaya çıkıyor bu gelişme...
Diyelim, Hakan, İtalya’da top oynarken Galatasaray’a gol atsa, eskiden bu, "vatana ihanet" sayılabilecekken şimdi "işinin gereği", "aldığı parayı hak etme zarureti" diye yorumlanabiliyor.
***
Hem milliyetçiliğin, hem futbolun kitabını yazmış olan Tanıl Bora, bunu "Milli heyecanın özelleştirilmesi" diye tanımlıyor.
Bu da kendi içinde bir fanatizm taşıyor tabii...
Ama Panathinaikos maçında Yunan safında olanlar bir dönüşümü haber veriyor:
Milliyetçilik kılık değiştiriyor.
Ne demişler; "futbol hiçbir zaman sadece futbol değildir".